İletişim
fakültesi öğrencileri, öğrenim hayatları sırasında herhangi bir gazete,
dergi, radyo ya da televizyon kanalında; yani sektörde çalışmalı mı,
çalışmamalı mı? Sektörde çalışmanın avantajları ve dezavantajları neler?
Öğretim elemanları ve öğrenciler bu
konuda ne düşünüyor?
Bu soruların
iletişim
fakültelerinin ilk günlerinden beri tartışıldığını sanıyorum. İletişim
fakültelerinin birer meslek yüksek okulu olup olmadığı tartışması da aslında
bunun bir parçası. Gazetecilik, radyo, sinema ve televizyon, reklâm ve halkla
ilişkiler eğitimleri iletişim fakültelerinde mi verilmeli, yoksa meslek
yüksek okullarında mı? Fakültede verilecekse, bu fakültelerin meslek yüksek
okullarından hangi boyutları ile farklılıkları olmalı? Bunlar birbiriyle
yakından ilişkili tartışmalı sorular...
Bir kısım akademisyen iletişim fakültelerinde verilen eğitimin
meslek yüksek okullarında verilen eğitimden farklı olması gerektiği, işin
kuramsal ve felsefi boyutu ile donanımlı iletişimcilerin yetiştirilmesi
gerektiğini vurgulamakta; bir kısmı ise kuramsal olduğu kadar uygulamalı alanlara da
ağırlık verilmesi gerektiğini söylemektedir. Genel olarak ise kuramsal ve
uygulamalı derslerin ağırlığı bağlamında bir dengeleme çabası dikkati çekmektedir.
İletişim öğrencilerinin öğrenimleri sırasında medya sektörüne
yönelik herhangi bir işte çalışmaları konusundaki görüş ayrılıklarının bir
nedeni de yukarıda sözünü ettiğim "eğitimin rotasına" ilişkin düşünce farklılıklarına dayanmaktadır. Kuramsal
eğitimin önemine daha çok inananlar, öğrencilerin sektörde yanlış
uygulamalarla karşılaşabildiklerini ve bunun zihin karışıklığına neden
olabileceğini ya da daha ileri boyutta, öğrencilerin “zehirleyebileceğini”
farklı biçimlerde ifade etmektedirler. Uygulamalı eğitimden yana görüş
bildirenler ise sektörde çalışma konusuna daha sıcak bakmakta, hatta
öğrencileri bu yönde kanalize etmektedirler.
AVANTAJLAR NELER?
Öğrencilik hayatı sırasında sektörde çalışmak ne gibi avantaj
ve dezavantajlar sağlar? Öncelikle avantajlara ilişkin düşünceleri
sıralayalım.
1. Fakültede kuramsal bilgileri almaya devam eden öğrenci,
sektörü daha yakından tanıma fırsatı bulur.
2. Mezun olduktan sonra çalışacağı sektörü önceden tanıyarak
diğer arkadaşlarına göre yarışa önde başlar.
3. Derste öğrendiği bilgileri pratikte uygulama şansı bulur.
Bilgilerini pekiştirir. Sektörde öğrendiği yeni bilgiler derslerinde de
yardımcı olur. Öğrenci, derslerinde daha başarılı hale gelir.
4. Sektörde neler yapabildiğini görür, eksik yönlerini giderme
yönünde çaba gösterir.
5. Sektörde tanınır, çevre sahibi olur.
6. Sektördeki deneyimli kişilerin bilgi birikimlerinden
yararlanma fırsatı elde eder.
7. Sektörde yaptığı çalışmalar sayesinde hazırladığı portföy
iş bulmada yardımcı olur.
8. Sektördeki işine mezuniyetten sonra da devam edebilir.
9. Maddi açıdan da çalışmak öğrenciye büyük bir avantaj sağlar. Maddi
sınırlılık içindeki öğrencilerin sektör dışı alanlarda çalışıp öğrenim
hayatlarını sürdürebilecek parayı kazanmaları yerine, elbette kendi alanları
ile ilgili konularda çalışmaları daha iyidir. Öğrencilik hayatı sırasında
çalışmak maddi olarak öğrencinin elini güçlendirecektir.
10. Sektörde çalışan öğrenciler alana ilişkin daha fazla materyale erişebilir. Örneğin çalışan
öğrenciler; düzenli olarak gazete okuma ve televizyon izleme alışkanlığı
kazanma ya da devam ettirme, güncel gelişmeleri takip etme ve yeni yayınları
takip etme gibi konularda, aynı durumdaki arkadaşlarına oranla daha ilgili
olabileceklerdir. Bu da olumlu bir yön ve önemli bir avantajdır.
DEZAVANTAJLAR NELER?
Şimdi de bu avantajlara ilişkin bir sorgulamada bulunalım ve
bu görüşlere karşı çıkanların eleştirilerine kulak verelim. Aynı zamanda
dezavantajlara ilişkin görüşleri de sıralamış olalım…
1. Öğrencinin temel görevi fakültede verilen dersleri en iyi
şekilde değerlendirmek, fakülteden donanımlı bir şekilde mezun olmaktır.
Öğrencinin sektörü tanımak için acele etmesi fakülteden alacağı derslere
ilişkin ilgi ve motivasyonunu bozar. Öğrenci mezun olduktan sonra zaten sektörü
her boyutu ile tanıyacaktır. Acele etmesine gerek yoktur. Fakülteye öğrenci
olmak için gelmiştir. Öğrenciliğin hakkını vermelidir.
2. Öğrenim hayatı sırasında sektörde çalışan öğrenci
derslerine devam edebilme konusunda gerek isteksizlik ve gerek zaman bulamama
gibi çeşitli nedenlerle devamsızlık sorunu yaşamaya başlamaktadır. Derse
devam edemeyen öğrencinin fakülteye ilişkin ilgi ve motivasyonu azalmaktadır.
Bu da eğitimden alacağı verimlilik düzeyinin düşmesine neden olmaktadır.
Sektörde çalışan öğrenci, derslerinde iyi düzeyde başarı elde edememekte,
orta ya da altı düzeyde bir performans sergilemektedir.
3. Fakültede tam bir donanımla yetiştirilmeye çalışılan
öğrenci, sektörde mesleğin pek de beğenilmeyen ya da istenilmeyen “defolu”
denilebilecek yönleriyle de yüz yüze gelmektedir. Pratikte karşılaşılan bu
gibi durumlar ile derslerde verilen “neyin doğru olması gerektiğine ilişkin”
eğitim birbiriyle çelişir bir manzara ortaya çıkartmaktadır. Öğrenci, neyin
doğru olduğunu tam olarak öğrenemeden ya da derslerini tamamlayamadan
atıldığı meslek yaşamında, pratik yaşam koşulları içinde yanlış adımlar
atabilmekte ve bunlar bir süre sonra kötü alışkanlıklar haline gelebilmektedir. Bu
alışkanlıkları yok etmeye çalışmak, doğru alışkanlıkları kazandırmaya çalışmaktan
çok daha zordur.
4. Sektörde çalışan öğrencilerin mesleki yaşam koşulları
içinde edindiği doğru ya da yanlış bilgi birikimi, derste anlatılanlarla
çelişebilir. Öğrenci-öğretim elemanı çatışması yaşanabilir. Öğrenci, derste
alacağı eğitimi “alamaz” haline gelebilir. Piyasada öğrendiklerinin kendisine
yettiğini düşünmeye, aldığı eğitimi küçümsemeye, reddetmeye başlar.
Üniversitedeki eğitimin piyasa koşullarından uzak olduğunu düşünür hale
gelir. Bunda bir haklılık payı varsa da bu, öğrencinin piyasada edinebileceği bilgi ile kapatması gereken
bir eğitim açığı değildir. Fakültenin üzerinde durup, derslerini yeniden
gözden geçirmesini gerekli kılan bir eğitim açığıdır.
5. Sektöre arkadaşlarından iki ya da üç yıl önce başlamak bir
avantaj gibi görünse de bu avantaj kısa sürede dezavantaja dönüşecek
niteliktedir. Çünkü fakülteden alacağı eğitimi yeterli şekilde tamamlayamayan
öğrenci, üç yıl sonra bilgi birikimi açısından bakıldığında, fakülteden
yeterli donanımla mezun olan arkadaşına göre avantajlı konumda olmayacaktır.
Donanımlı öğrenciler de sektöre başladıklarında kısa sürede tecrübe sahibi
olacaklar ve mesleğe önceden başlayan arkadaşlarının kazandığı tecrübe birikimini
kısa sürede elde edeceklerdir.
6. Ayrıca iki – üç yıl gibi bir sektör tecrübesi çok da önemli
bir fark değildir. Öğrenci, öğrencilik hayatından vazgeçerek iş hayatına daha
erken atılmıştır. İş hayatına geç başlanabilir, ancak öğrencilik hayatına
geri dönülemez. Öğrenci üniversitedeki öğrencilik hayatında yalnızca ders
görmez. Kültürel bir birikim de kazanır. Yalnızca derse girip çıkan ve bunun
dışında üniversite kültürünü tanıma şansı bulamayan öğrenci bu ayrıcalıktan
da mahrum kalmış olur.
7. Sektörde çalışan öğrencinin derste öğrendiği bilgileri
pratikte uygulama şansına sahip olması, aynı pratiği fakültenin uygulamalı
derslerinde yapması kadar uygulamalı bir eğitim imkânı tanımaz. O nedenle
iletişim fakültelerinin birer laboratuar olan radyo, televizyon stüdyoları,
gazete ve internet yayınları mevcuttur. Öğrenciler bu ortamlarda pratik
yapabilme imkânı bulur. Öğretim elemanlarının gözetiminde ve daha izole bir
ortamda eksiklerini görerek, daha iyiyi öğrenebilir. Sektörde çalışanlara
sağlanan imkân bir “eğitim ortamı” değildir. Orada işin öğretilmesinden çok
tamamlanması ya da “işçilik” önemlidir.
STAJ YAPMAK YARARLIDIR
8. Ayrıca öğrenciler yaz tatillerinde yine sektörde staj
yaparak iki ya da üç aylık dönemler halinde kısa süreli de olsa sektörü tanıma
şansı elde edebilirler. Bu da onlar için bir deneyim anlamına gelir. Bu
şekilde de sektörde çalışan arkadaşlarının sahip olduğu “avantajları” elde
edebilirler. Ancak staj yapmak her iletişim fakültesi için bir zorunluluk
değildir. Her fakülte kendi eğitim- öğretim koşulları içinde buna ilişkin bir
düzenlemeye sahiptir. Yine de tüm iletişim öğrencileri gönüllü olarak staj
yapabilir.
9. Sektörde öğrenilen bilgiler öğrencilerin derslerine
yardımcı olur mu? Bazı dersler için belki yardımcı olduğu ileri sürülebilir.
Ancak öğrencilerin meslek yaşamında “pratiklik” ya da işin hızlı tamamlanması
adına öğreneceği birçok yanlış bilgi ya da alışkanlık; derslerde
öğrenecekleri, işin doğrusuna yönelik bilgilerin alınmasını zorlaştırabilir.
Bu nedenle sektörde öğrenilen bilginin yararlı olduğu kadar zararlı yönleri
de olabilir.
10. Öğrencinin sektörde neler yapabileceğini görmesi ve eksik
yönlerini giderme yönünde çaba göstermesinin en önemli aracı fakültenin
imkânları doğrultusunda çalışacağı laboratuar alanlarında alacağı eğitim ve
eğer fırsat bulabilirse yapacağı stajdır. Öğrenciler derslerde de fakültenin
uygulamalı alanlarında da eksik yönlerini görebilir ve kendilerini
geliştirebilirler. Bunun için illa ki sektörde çalışmak gerekmez. Öğrencinin
ders notu bile önemli bir göstergedir.
11. Öğrencilerin sektörde tanınmaları konusuna gelince… İki ya
da üç yılda sektörü tanıdıkları kadar, sektör de onları tanır. Yarım ya da
eksik bilgi ile kendilerini tanıtan öğrencilere karşı, mezuniyet sonrasında
tam donanımlı öğrenciler kendilerini tanıtmaya çıkacaktır. Yaz tatillerinde
yapılan staj da aynı imkânı sunmaktadır. Bu da önemli bir avantaj değildir.
Hatta yapılan bir yanlış varsa, bir dezavantajdan bile söz edilebilir.
12. Sektördeki çalışmaların portföy hazırlamada kolaylık ya da
üstünlük sağlayacağı konusuna gelince… Öğrenciler uygulamalı derslerde
yaptıkları çalışmalarla da portföy oluşturabilirler. Öğrencilere yönelik
mesleki yarışmalara bakıldığında uygulamalı derslerde gerçekleştirilen
çalışmaların ödüller aldığı görülmektedir. İletişim fakültesinden mezun olan
her başarılı öğrenci iyi bir portföye de sahip olmaktadır.
13. Öğrencinin sektördeki işine mezuniyet sonrası devam etmesi
konusuna gelince… Bu doğrudur. Öğrenci zaten bir iş bulmuştur ve o işine
devam edebilir. Ancak diğer öğrenciler de öğrencilik hayatlarını
tamamladıktan ve başarı ile mezun olduktan sonra kısa sürede iş
bulacaklardır. Yeter ki kendilerini donanımlı bir şekilde yetiştirsinler,
üniversiteden aldıkları eğitiminin hakkını versinler…
14. Öte yandan maddi imkânsızlıklar içinde herhangi bir işte
çalışmak zorunda kalan öğrenciler adına da şu söylenebilir: Devlet ya da özel
sektörün öğrencilere maddi açıdan destek sağlamak üzere verdiği kimi burslar,
öğrencilerin öğrenim hayatlarını sürdürebilmelerine olanak sağlamak için
vardır. Öğrenciler bu burslardan yararlanamıyorsa ya da bu burslar yeterli
gelmiyorsa ve öğrenciler bir işte çalışmak durumunda kalıyorlarsa, elbette
buna o öğrenci adına söylenebilecek bir şey yoktur. Burada düşünülmesi ve
tartışılması gereken burs imkânlarının yetersizliğidir. Bu soruna çözüm
bulunmalıdır. Öte yandan, sektörde çalışan öğrencilerin çalışma koşullarına
bakıldığında ise büyük ölçüde asgari ücret düzeyinde ya da altında ücretler
aldıkları görülmektedir. Büyük çoğunluğu öğrenci olduğu için “stajyer” adı
altında çalıştırılmakta ve herhangi bir sosyal güvence de sağlanmamaktadır.
Medya patronları açısından öğrenciler ucuz işgücü olarak görülmektedirler. Bu
durum bir yönüyle önemli bir dezavantajı da beraberinde getirmektedir. Çünkü
meslekteki ücret politikaları bu nedenle aşağıya çekilmekte ve her an
bulunabilir ucuz iş gücü potansiyeli meslekte ödenen ücretlerin düşük
kalmasına neden olmaktadır. Sektördeki ücret düşüklüğünün tek ya da en önemli
nedeni elbette bu değildir ama önemli nedenlerden birisi de bu ucuz iş gücü
potansiyelidir. Artan iletişim fakültesi sayısı ya da diğer alanlardan medya
ya da iletişim sektörüne yapılan işgücü arzı da aynı potansiyeli daha büyük
oranda etkilemektedir.
Bir sonraki yazıda iletişim fakültelerinin olanaklarından ve
farklı görüşlerden söz edeceğim.
-------------------------------
11.12.2007
|