İLETİŞİM ÖĞRENCİLERİ SEKTÖRDE ÇALIŞMALI MI? (1)


İletişim fakültesi öğrencileri, öğrenim hayatları sırasında herhangi bir gazete, dergi, radyo ya da televizyon kanalında; yani sektörde çalışmalı mı, çalışmamalı mı? Sektörde çalışmanın avantajları ve dezavantajları neler? Öğretim elemanları ve öğrenciler bu konuda ne düşünüyor?

Bu soruların iletişim fakültelerinin ilk günlerinden beri tartışıldığını sanıyorum. İletişim fakültelerinin birer meslek yüksek okulu olup olmadığı tartışması da aslında bunun bir parçası. Gazetecilik, radyo, sinema ve televizyon, reklâm ve halkla ilişkiler eğitimleri iletişim fakültelerinde mi verilmeli, yoksa meslek yüksek okullarında mı? Fakültede verilecekse, bu fakültelerin meslek yüksek okullarından hangi boyutları ile farklılıkları olmalı? Bunlar birbiriyle yakından ilişkili tartışmalı sorular...

Bir kısım akademisyen iletişim fakültelerinde verilen eğitimin meslek yüksek okullarında verilen eğitimden farklı olması gerektiği, işin kuramsal ve felsefi boyutu ile donanımlı iletişimcilerin yetiştirilmesi gerektiğini vurgulamakta; bir kısmı ise kuramsal olduğu kadar uygulamalı alanlara da ağırlık verilmesi gerektiğini söylemektedir. Genel olarak ise kuramsal ve uygulamalı derslerin ağırlığı bağlamında bir dengeleme çabası dikkati çekmektedir.

İletişim öğrencilerinin öğrenimleri sırasında medya sektörüne yönelik herhangi bir işte çalışmaları konusundaki görüş ayrılıklarının bir nedeni de yukarıda sözünü ettiğim "eğitimin rotasına" ilişkin düşünce farklılıklarına dayanmaktadır. Kuramsal eğitimin önemine daha çok inananlar, öğrencilerin sektörde yanlış uygulamalarla karşılaşabildiklerini ve bunun zihin karışıklığına neden olabileceğini ya da daha ileri boyutta, öğrencilerin “zehirleyebileceğini” farklı biçimlerde ifade etmektedirler. Uygulamalı eğitimden yana görüş bildirenler ise sektörde çalışma konusuna daha sıcak bakmakta, hatta öğrencileri bu yönde kanalize etmektedirler.

AVANTAJLAR NELER?
Öğrencilik hayatı sırasında sektörde çalışmak ne gibi avantaj ve dezavantajlar sağlar? Öncelikle avantajlara ilişkin düşünceleri sıralayalım.
1. Fakültede kuramsal bilgileri almaya devam eden öğrenci, sektörü daha yakından tanıma fırsatı bulur.
2. Mezun olduktan sonra çalışacağı sektörü önceden tanıyarak diğer arkadaşlarına göre yarışa önde başlar.
3. Derste öğrendiği bilgileri pratikte uygulama şansı bulur. Bilgilerini pekiştirir. Sektörde öğrendiği yeni bilgiler derslerinde de yardımcı olur. Öğrenci, derslerinde daha başarılı hale gelir.
4. Sektörde neler yapabildiğini görür, eksik yönlerini giderme yönünde çaba gösterir.
5. Sektörde tanınır, çevre sahibi olur.
6. Sektördeki deneyimli kişilerin bilgi birikimlerinden yararlanma fırsatı elde eder.
7. Sektörde yaptığı çalışmalar sayesinde hazırladığı portföy iş bulmada yardımcı olur.
8. Sektördeki işine mezuniyetten sonra da devam edebilir.
9. Maddi açıdan da çalışmak öğrenciye büyük bir avantaj sağlar. Maddi sınırlılık içindeki öğrencilerin sektör dışı alanlarda çalışıp öğrenim hayatlarını sürdürebilecek parayı kazanmaları yerine, elbette kendi alanları ile ilgili konularda çalışmaları daha iyidir. Öğrencilik hayatı sırasında çalışmak maddi olarak öğrencinin elini güçlendirecektir.
10. Sektörde çalışan öğrenciler alana ilişkin daha fazla materyale erişebilir. Örneğin çalışan öğrenciler; düzenli olarak gazete okuma ve televizyon izleme alışkanlığı kazanma ya da devam ettirme, güncel gelişmeleri takip etme ve yeni yayınları takip etme gibi konularda, aynı durumdaki arkadaşlarına oranla daha ilgili olabileceklerdir. Bu da olumlu bir yön ve önemli bir avantajdır.

DEZAVANTAJLAR NELER?
Şimdi de bu avantajlara ilişkin bir sorgulamada bulunalım ve bu görüşlere karşı çıkanların eleştirilerine kulak verelim. Aynı zamanda dezavantajlara ilişkin görüşleri de sıralamış olalım…
1. Öğrencinin temel görevi fakültede verilen dersleri en iyi şekilde değerlendirmek, fakülteden donanımlı bir şekilde mezun olmaktır. Öğrencinin sektörü tanımak için acele etmesi fakülteden alacağı derslere ilişkin ilgi ve motivasyonunu bozar. Öğrenci mezun olduktan sonra zaten sektörü her boyutu ile tanıyacaktır. Acele etmesine gerek yoktur. Fakülteye öğrenci olmak için gelmiştir. Öğrenciliğin hakkını vermelidir.
2. Öğrenim hayatı sırasında sektörde çalışan öğrenci derslerine devam edebilme konusunda gerek isteksizlik ve gerek zaman bulamama gibi çeşitli nedenlerle devamsızlık sorunu yaşamaya başlamaktadır. Derse devam edemeyen öğrencinin fakülteye ilişkin ilgi ve motivasyonu azalmaktadır. Bu da eğitimden alacağı verimlilik düzeyinin düşmesine neden olmaktadır. Sektörde çalışan öğrenci, derslerinde iyi düzeyde başarı elde edememekte, orta ya da altı düzeyde bir performans sergilemektedir.
3. Fakültede tam bir donanımla yetiştirilmeye çalışılan öğrenci, sektörde mesleğin pek de beğenilmeyen ya da istenilmeyen “defolu” denilebilecek yönleriyle de yüz yüze gelmektedir. Pratikte karşılaşılan bu gibi durumlar ile derslerde verilen “neyin doğru olması gerektiğine ilişkin” eğitim birbiriyle çelişir bir manzara ortaya çıkartmaktadır. Öğrenci, neyin doğru olduğunu tam olarak öğrenemeden ya da derslerini tamamlayamadan atıldığı meslek yaşamında, pratik yaşam koşulları içinde yanlış adımlar atabilmekte ve bunlar bir süre sonra kötü alışkanlıklar haline gelebilmektedir. Bu alışkanlıkları yok etmeye çalışmak, doğru alışkanlıkları kazandırmaya çalışmaktan çok daha zordur.
4. Sektörde çalışan öğrencilerin mesleki yaşam koşulları içinde edindiği doğru ya da yanlış bilgi birikimi, derste anlatılanlarla çelişebilir. Öğrenci-öğretim elemanı çatışması yaşanabilir. Öğrenci, derste alacağı eğitimi “alamaz” haline gelebilir. Piyasada öğrendiklerinin kendisine yettiğini düşünmeye, aldığı eğitimi küçümsemeye, reddetmeye başlar. Üniversitedeki eğitimin piyasa koşullarından uzak olduğunu düşünür hale gelir. Bunda bir haklılık payı varsa da bu, öğrencinin piyasada edinebileceği bilgi ile kapatması gereken bir eğitim açığı değildir. Fakültenin üzerinde durup, derslerini yeniden gözden geçirmesini gerekli kılan bir eğitim açığıdır.
5. Sektöre arkadaşlarından iki ya da üç yıl önce başlamak bir avantaj gibi görünse de bu avantaj kısa sürede dezavantaja dönüşecek niteliktedir. Çünkü fakülteden alacağı eğitimi yeterli şekilde tamamlayamayan öğrenci, üç yıl sonra bilgi birikimi açısından bakıldığında, fakülteden yeterli donanımla mezun olan arkadaşına göre avantajlı konumda olmayacaktır. Donanımlı öğrenciler de sektöre başladıklarında kısa sürede tecrübe sahibi olacaklar ve mesleğe önceden başlayan arkadaşlarının kazandığı tecrübe birikimini kısa sürede elde edeceklerdir.
6. Ayrıca iki – üç yıl gibi bir sektör tecrübesi çok da önemli bir fark değildir. Öğrenci, öğrencilik hayatından vazgeçerek iş hayatına daha erken atılmıştır. İş hayatına geç başlanabilir, ancak öğrencilik hayatına geri dönülemez. Öğrenci üniversitedeki öğrencilik hayatında yalnızca ders görmez. Kültürel bir birikim de kazanır. Yalnızca derse girip çıkan ve bunun dışında üniversite kültürünü tanıma şansı bulamayan öğrenci bu ayrıcalıktan da mahrum kalmış olur.
7. Sektörde çalışan öğrencinin derste öğrendiği bilgileri pratikte uygulama şansına sahip olması, aynı pratiği fakültenin uygulamalı derslerinde yapması kadar uygulamalı bir eğitim imkânı tanımaz. O nedenle iletişim fakültelerinin birer laboratuar olan radyo, televizyon stüdyoları, gazete ve internet yayınları mevcuttur. Öğrenciler bu ortamlarda pratik yapabilme imkânı bulur. Öğretim elemanlarının gözetiminde ve daha izole bir ortamda eksiklerini görerek, daha iyiyi öğrenebilir. Sektörde çalışanlara sağlanan imkân bir “eğitim ortamı” değildir. Orada işin öğretilmesinden çok tamamlanması ya da “işçilik” önemlidir.
STAJ YAPMAK YARARLIDIR
8. Ayrıca öğrenciler yaz tatillerinde yine sektörde staj yaparak iki ya da üç aylık dönemler halinde kısa süreli de olsa sektörü tanıma şansı elde edebilirler. Bu da onlar için bir deneyim anlamına gelir. Bu şekilde de sektörde çalışan arkadaşlarının sahip olduğu “avantajları” elde edebilirler. Ancak staj yapmak her iletişim fakültesi için bir zorunluluk değildir. Her fakülte kendi eğitim- öğretim koşulları içinde buna ilişkin bir düzenlemeye sahiptir. Yine de tüm iletişim öğrencileri gönüllü olarak staj yapabilir.
9. Sektörde öğrenilen bilgiler öğrencilerin derslerine yardımcı olur mu? Bazı dersler için belki yardımcı olduğu ileri sürülebilir. Ancak öğrencilerin meslek yaşamında “pratiklik” ya da işin hızlı tamamlanması adına öğreneceği birçok yanlış bilgi ya da alışkanlık; derslerde öğrenecekleri, işin doğrusuna yönelik bilgilerin alınmasını zorlaştırabilir. Bu nedenle sektörde öğrenilen bilginin yararlı olduğu kadar zararlı yönleri de olabilir.
10. Öğrencinin sektörde neler yapabileceğini görmesi ve eksik yönlerini giderme yönünde çaba göstermesinin en önemli aracı fakültenin imkânları doğrultusunda çalışacağı laboratuar alanlarında alacağı eğitim ve eğer fırsat bulabilirse yapacağı stajdır. Öğrenciler derslerde de fakültenin uygulamalı alanlarında da eksik yönlerini görebilir ve kendilerini geliştirebilirler. Bunun için illa ki sektörde çalışmak gerekmez. Öğrencinin ders notu bile önemli bir göstergedir.
11. Öğrencilerin sektörde tanınmaları konusuna gelince… İki ya da üç yılda sektörü tanıdıkları kadar, sektör de onları tanır. Yarım ya da eksik bilgi ile kendilerini tanıtan öğrencilere karşı, mezuniyet sonrasında tam donanımlı öğrenciler kendilerini tanıtmaya çıkacaktır. Yaz tatillerinde yapılan staj da aynı imkânı sunmaktadır. Bu da önemli bir avantaj değildir. Hatta yapılan bir yanlış varsa, bir dezavantajdan bile söz edilebilir.
12. Sektördeki çalışmaların portföy hazırlamada kolaylık ya da üstünlük sağlayacağı konusuna gelince… Öğrenciler uygulamalı derslerde yaptıkları çalışmalarla da portföy oluşturabilirler. Öğrencilere yönelik mesleki yarışmalara bakıldığında uygulamalı derslerde gerçekleştirilen çalışmaların ödüller aldığı görülmektedir. İletişim fakültesinden mezun olan her başarılı öğrenci iyi bir portföye de sahip olmaktadır.
13. Öğrencinin sektördeki işine mezuniyet sonrası devam etmesi konusuna gelince… Bu doğrudur. Öğrenci zaten bir iş bulmuştur ve o işine devam edebilir. Ancak diğer öğrenciler de öğrencilik hayatlarını tamamladıktan ve başarı ile mezun olduktan sonra kısa sürede iş bulacaklardır. Yeter ki kendilerini donanımlı bir şekilde yetiştirsinler, üniversiteden aldıkları eğitiminin hakkını versinler…
14. Öte yandan maddi imkânsızlıklar içinde herhangi bir işte çalışmak zorunda kalan öğrenciler adına da şu söylenebilir: Devlet ya da özel sektörün öğrencilere maddi açıdan destek sağlamak üzere verdiği kimi burslar, öğrencilerin öğrenim hayatlarını sürdürebilmelerine olanak sağlamak için vardır. Öğrenciler bu burslardan yararlanamıyorsa ya da bu burslar yeterli gelmiyorsa ve öğrenciler bir işte çalışmak durumunda kalıyorlarsa, elbette buna o öğrenci adına söylenebilecek bir şey yoktur. Burada düşünülmesi ve tartışılması gereken burs imkânlarının yetersizliğidir. Bu soruna çözüm bulunmalıdır. Öte yandan, sektörde çalışan öğrencilerin çalışma koşullarına bakıldığında ise büyük ölçüde asgari ücret düzeyinde ya da altında ücretler aldıkları görülmektedir. Büyük çoğunluğu öğrenci olduğu için “stajyer” adı altında çalıştırılmakta ve herhangi bir sosyal güvence de sağlanmamaktadır. Medya patronları açısından öğrenciler ucuz işgücü olarak görülmektedirler. Bu durum bir yönüyle önemli bir dezavantajı da beraberinde getirmektedir. Çünkü meslekteki ücret politikaları bu nedenle aşağıya çekilmekte ve her an bulunabilir ucuz iş gücü potansiyeli meslekte ödenen ücretlerin düşük kalmasına neden olmaktadır. Sektördeki ücret düşüklüğünün tek ya da en önemli nedeni elbette bu değildir ama önemli nedenlerden birisi de bu ucuz iş gücü potansiyelidir. Artan iletişim fakültesi sayısı ya da diğer alanlardan medya ya da iletişim sektörüne yapılan işgücü arzı da aynı potansiyeli daha büyük oranda etkilemektedir.

Bir sonraki yazıda iletişim fakültelerinin olanaklarından ve farklı görüşlerden söz edeceğim.
-------------------------------
11.12.2007