İletişim Bilimleri Fakültesi son sınıf öğrencisiydik. Seminer dersine Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Yılmaz Karaca'yı konuk etmiştik. Yerel basın ve sorunları üzerine devam eden sohbetin sonunda, bir arkadaşımız, "unutamadığımız" şu soruyu sormuştu: "Gazeteciler Cemiyeti ile Kanarya Sevenler Derneği arasında ne fark var?" Cesurca ve belki "dalga geçercesine" sorulmuş bu soruya Karaca, hiç de alınmadan, samimiyetle yanıt vermişti…
Şimdi de gündemde Basın Konseyi'nden ayrılmalar var…
Medyanın etik açıdan sorunlu olduğunu söyleyenlerin sayısı, sanırım olmadığını söyleyenlerden fazladır. Belki bu nedenle ve belki de "inanılırlık ve güvenilirlik sağlamak amacıyla", pek çok yayın organının bir köşesinde, "meslek etiğine uymaya söz verdiği" yazar. Kimi medya kuruluşları kendi meslek kurallarını kamuoyuna duyursalar da meslek örgütlerinin çalışmaları daha dikkat çekicidir.
CEMİYET VE KONSEY'İN ÇALIŞMALARI
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin açıkladığı Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi ile Basın Konseyi'nin Basın Meslek Ahlak İlkeleri, meslek çalışanlarına neyi nasıl yapmaları gerektiği konusunda rehberlik etmeyi amaçlamaktadır. Cemiyet'in 2004 yılında kurulduğunu ilan ettiği Basın Senatosu, Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ne aykırı davranışları şikayet edenin başvurusu üzerine incelemekte ve "ilgili meslek ilkelerine dikkati çekmek" yolunda faaliyet göstermektedir. Basın Konseyi ise müracaatlar çerçevesinde "uyarı" ya da "kınama" kararı verebilmektedir.
Kimi eleştirel yaklaşımlar ise, "medya etik ilkelerinden söz etmenin hiç de anlamlı olmadığını" ifade etmektedir. Çünkü en başta medya, yapısal bir yanlılığa sahiptir ve bu yanlılık her zaman kendisini egemen ideolojiden ve mevcut durumun korunmasından yana gösterecektir. İnsan unsurunun olduğu bir yerde, yansızlıktan söz etmek mümkün değildir. Ahlaklı olmanın göstergesi üç-beş kurala uymakla ölçülemez. Bu olsa olsa vicdanları rahatlatmanın bir yolu olabilir. Medya, egemen görüşlere hizmet eden bir araç, savunulan ve zapt edilen bir kale, saldırı ve savunma silahıdır. O halde, hangi davranışının etik ya da etik dışı olduğuna kim, nasıl karar verebilecektir?
GÜNÜMÜZ MEDYA ORTAMI
Günümüz medya ortamına bakıldığında da görülen manzara pek çok boyutu ile ibret vericidir.
Medya çalışanları yasal haklarını savunamaz hale gelmiş, sendikasızlaştırılmış, işten çıkarmalar trajik boyutlara ulaşmış, gazeteci, meslek ilkelerini korumak bir yana, baskılar karşısında kendisini ve kendi doğrularını bile koruyamaz duruma düşmüş, medyanın yeni sahiplik yapısı yeni koşulları gündeme getirmiş, ülke medyasının yaklaşık yüzde 80'i hemen her alanda faaliyet gösteren holdinglerin kontrolüne geçmiş, medya patronları ile siyasi partiler ve parti liderleri arasındaki ilişkiler konuşulmaya başlanmış, köşe yazarları patronlarının genel müdürü gibi iş takibi yapar olmuş ve medya içeriklerine yönelik eleştiriler ise yalnızca etik anlamda değil, siyasal, sosyal ve hukuksal platformlarda yüksek sesle tartışılır hale gelmiştir.
Bu ortam içinde 1950'den beri yürürlükte olan Basın Kanunu, 26 Haziran 2004'te değiştirilmiştir. Medya faaliyetlerini etkileyen bir başka düzenleme ise Türk Ceza Kanunu'nda gerçekleştirilmiştir. Yeni düzenlemenin "Basın özgürlüğünü kısıtladığı" yolunda Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi'nin ciddi açıklamaları dikkati çekmiştir. Yoğun tepkiler üzerine kanunun yürürlüğe giriş tarihi, 1 Haziran 2005'e ertelenmiştir. O tarihe kadar, gerekli düzeltmelerin yapılması umulmakta ve beklenmektedir.
İPLER KOPARKEN…
Gelinen son noktada ise bazı meslek kuruluşları ile Basın Konseyi arasında köprülerin atılması dikkati çekmektedir. Önce Sabah ve ATV başta olmak üzere Merkez Yayın Grubu'na bağlı medya kuruluşları Basın Konseyi'nden ayrılırken, Akşam ve Show TV'nin bağlı olduğu Çukurova Grubu da ayrılma kararını açıklamıştır. Gerekçelerde ise ortak ifadeler dikkati çekmektedir: "Yıllardır değişmeyen başkanının sürekli olarak bağlı bulunduğu grubun çıkarları doğrultusunda hareket ettiği inancı…"
Okur cephesinde de belki benzer bir inanışın daha eskilerden beri hakim olduğu, tiraj rakamlarına bakarak söylenebilmektedir. Belki de "Yıllardır değişmeyen gazetecilerin sürekli olarak bağlı bulunduğu grubun çıkarları doğrultusunda haberler yayınladığı inancı…" gazete satışlarını yakından etkilemektedir.
Siz ne dersiniz? Okur ya da meslek çalışanı, Kanarya Sevenler Derneği ile Gazeteciler Cemiyeti arasında ilişki fark edemeyecek boyuta gelmişse, neyin ne kadar önemi olabilir ki?
--------------------------------------
"KANARYA SEVENLER DERNEĞİ'NDEN NE FARKINIZ VAR?"
12.04.2005
12.04.2005
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=4299
Aynı yazı: Anadolu, 14
Nisan 2005 Perşembe, s.6