Bir tanıdık sohbetinde ülkenin sorunlarını konuşurken şöyle bir öneri ile karşılaştım: "Organize Sanayi Bölgesi'nde pek çok işçi sigortasız çalıştırılıyor. Asgari ücretin altında ücret alıyorlar. Ayda 250-300 milyon liraya çalışan bir çok insan var. Bunu yazsana..." "Nasıl yani? Organize Sanayi Bölgesi'nde böyle bir şey olabilir mi? Hadi canım!" diyecek gibi oldum, eleştiri okları her yönden yağmaya başladı.
"Evet tamam. Türkiye'de kayıt dışı istihdamdan söz edebiliriz. Bunun, kenar mahallelerdeki kimi yerlerde olduğunu iddia edebiliriz ama sanayi bölgesinde, hele de büyük firmalarda olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Hiç mi denetlenmiyor buraları? Olacak iş mi? Abartıyorsunuz!" dedim.
Karşı çıktılar.
"Yazsana" diye iğneleyip durdular. Ardından da, aslında bu durumu herkesin bildiğini ve göz yumduğunu söylediler. Gazetecilerin de bildiğini ama yazmadığını ileri sürdüler. Sonra bir ara nefes almak için sustum ve kısa bir sessizlik anında düşündüklerimi dile getirdim. Ali Sirmen'in bir sohbet toplantısında söylediklerini hatırlamıştım.
"SİZ HANGİ GAZETEYİ SATIN ALIYORSUNUZ?"
Cumhuriyet gazetesinde uzun süre yazılar yazan Sirmen, daha sonra Milliyet gazetesine "transfer" olduktan sonra gerçekleştirdiği bir toplantıda bir işçinin şu sorusu ile karşılaşmış:
"Gazetecisiniz ama bizim sorunlarımızı hiç yazmıyorsunuz. Bizim sorunlarımızı Milliyet'te daha fazla görmek istiyoruz. Niye yazmıyorsunuz?"
Sirmen yanıt vermiş:
"Ülkemizde sizin sorunlarınızı yazan bir gazete var ve ben o gazetede uzun süre yazılar yazdım. Siz niye o gazeteyi satın almıyorsunuz?" Suçlamaya suçlama ile yanıt vermiş Sirmen.
Onun sözlerini hatırlattıktan sonra, şöyle devam ettim:
"Ben de gazetecilik mesleğine bir yerel gazetede başladığım ilk dönemde sigortasızdım. Asgari ücretin yarısından az bir ücret alıyordum. Stajyer deniliyordu bana ama herhangi bir sözleşme de imzalamış değildim. İlk gittiğim haber de işten çıkartılan işçilerin haberiydi. Onların hakkını savunurken, kendi haklarımdan habersizdim ve haberdar olduklarımı da dile getiremiyordum. Yine de yazıyordum. Yazmaya da devam ettim."
Sonra da şöyle dedim:
"Şimdi sizin söylediklerinizi yazacağım gazeteye. Eğer doğruysa söyledikleriniz, önce sözünü ettiğiniz fabrikanın sahibi küfür edecek. İşime engel oldun diye. Ardından daha gazetedeki haberi okumadan sigortasız çalışan işçiler kendilerini kapının önünde bulacak. Ne olduğunu bile anlamadan işlerinden olacaklar. Haberi duyunca, onlarlar da küfredecekler. Öğleye doğru fabrikaya devletin yetkilileri ulaşacak. Belki de öğleden sonra olacak. Sabah sabah kapının önünde, 'acaba bizi içeriye alırlar mı' diye umutla bekleyen işsiz işçileri görmeyecekler bile. Fabrikayı şöyle bir gezip, patronla çay içip belki birlikte küfredecekler yazdıklarıma. Öyle bir şeyin olmadığını iddia edecekler. Yalan yazdığımı söyleyecekler. Falan kişi ya da firma ile bağlantım olduğunu ve bu 'iftiranın' aslında ona dayandığını açıklayacaklar. Hatta belki 'düzeltme ve cevap' yazısı da yazacaklar gazeteye. Sorumlu yazı işleri müdürü de 'tekzip yedik' diye hayıflanacak. Belki o da küfredecek. Üç gün içinde benim köşemin bulunduğu yerde bir yazı yayınlanacak. 'Asılsız iddia' diyecek.
BİTLİ SAÇ NASIL TEMİZLENİR?
Belki de 'akıllıca' davranacağım ve sizden 'herkesin bildiğinizi söylediğiniz bu konuda' imzalı bir yazı isteyeceğim. Belki sigortasız çalıştırılan işçilerle yüz yüze de görüşeceğim. Onların da şikayetçi olmasını isteyeceğim. Başka belgeler toplamaya çalışacağım. Belki de devletin görevlilerini yanıma alıp, firmaya baskına gideceğim. İri başlıklarla haber yapacağım. 'Firmayı bastık, cezayı kestik' diye yazacağım. Doğru ve başarılı bir haber yapmanın gururu ile dolaşacağım ortalıkta.
Belki de düşüneceğim ve göreceğim, yan taraftaki B firması gülecek bu habere. İşçilerin durumu ne olacak, bilemiyorum. Diğer sigortasız işçiler biz de varız, diyebilecek mi? Sigortalı işçiler, onlara destek verecek mi? Sendikalar bu habere nasıl bir tepki verecek? Siyasiler ne diyecek? Kamuoyunda herhangi bir kıpırdanma olacak mı? Sonra ne olacak? Ülke kalkınacak mı? Bitlenen saç, tek bir sirkeyi sıkmakla temizlenecek mi? Yoksa, birini olsa temizlemek bir başlangıç olabilecek mi?"
YAZMAK YA DA YAZMAMAK…
Sonra başka şeyler de anlattım onlara.
"Siz sanıyor musunuz ki, ben daha önce böyle bir haber yazmadım? Ne olduğunu görmedim?"
Ardından da yazdığım haberi ve yaşadıklarımızı dile getirdim. Belki bir gün başka bir yazıda, sizlere de anlatırım...
Şimdi, gelelim bu yazının düşündürdüklerine...
Öncelikle herkesin kendi kendine, bu yazı karşısında "kişisel sorumlulukları" bağlamında soracağı sorular, arayacağı "doğrular" olduğunu düşünüyorum.
Organize Sanayi Bölgesi'nde ya da başka yerde şu anda, sigortasız ve düşük ücrette işçi çalıştıran firma var mı bilemiyorum. Varsa onların da bu yazıdan "alacak bir dersleri" olduğuna inanıyorum.
Ardından da gazetecilere ve gazetecilik eğitimi alan öğrencilere, "meslek etiği anlamında güzel bir tartışma konusu" diye, bu konuyu tartışmayı öneriyorum.
"Siz olsaydınız, yazar mıydınız bu haberi?"
"Yazsana" diyorlardı ya, yoksa "bir şeyler" yazmış oldum mu, şimdi?
------------------------------
"SİGORTASIZ İŞÇİLER" HABERİNİ YAZMAK
06.04.2005
06.04.2005
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=4264
Aynı yazı: Anadolu, 7
Nisan 2005 Perşembe, s.6
Sakarya, 27 Ağustos 2005
Cumartesi, s.5 (1)
Sakarya, 31 Ağustos 2005
Çarşamba, s.9 (2)