MEDYA ETİĞİNE GEÇMEDEN ÖNCE, “EVET” DİYEBİLİYOR MUSUNUZ?

Medya etiği tartışmalarında çoğunlukla medyanın yaptığı yanlışlardan yola çıkarak neyin nasıl yapılması gerektiği üzerinde durulur. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin dört sayfayı bulan “Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi” dışında, Basın Konseyi’nin de 16 maddelik “Basın Meslek İlkeleri” habercilik mesleğinde çalışanlara her şeyi olmasa bile mesleğin temel doğrularını söylemeye çalışır.

Bu doğrular ışığında medya davranışının ahlaki boyutları irdelenir. Ancak her şeyden önce aslında yanıtlanması gereken üç önemli soru vardır ki, o sorulara “evet” yanıtı almadan “medyada etik” tartışmasına başlamak pek de anlamlı değildir.

NEDİR BU ÜÇ SORU?

Literatürdeki tanımıyla ahlak kavramı insanların, bir toplum içinde uyumlu yaşamaları için kendilerine göre belirledikleri ilkelerin tümü; bir topluluğun nasıl davranacağını belirleyen davranış kuralları sistemidir.
Ahlak felsefesi ise ahlaklı olmanın ne anlama geldiğini araştırır, temel değer ve ilkelerin ne olduğu üzerinde durarak insanlar için neyin iyi ve neyin kötü olduğunu tanımlamaya çalışarak, olan ve olması gerekeni belirler. Bir davranışın ahlaki olup olmadığına karar verebilmek için bu davranışın üç temel koşulu sağlaması gerekir. Öncelikle bu davranış istemli olmalıdır. İkinci olarak, bilinçli olmalıdır. Üçüncü olarak ise bu davranış özgür bir biçimde gerçekleştirilmiş olmalıdır. Dolayısıyla istem dışı, bilinç dışı ya da herhangi bir baskı altında gerçekleştirilmiş bir davranışın etik boyutlarını tartışmak da “etik” değildir.

Aslında hukuki de değildir. Çünkü bireyin bilinç ve eylem özgürlüğü içinde olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme ve bilinçli, özgür seçime dayalı, çıkarları doğrultusunda tek başına karar alıp, kararlarını özgür iradesi ile eyleme dönüştürebilme yeteneği hukuki sorumluluk olarak tanımlanmaktadır.

Hukuki sorumluluk, kişilerin herhangi bir toplumsal sözleşmeyi gerçekleştirebilecek sorumluluklarının ya da ehliyetlerinin varlığının değerlendirilmesine dayanmaktadır. Ancak, akıl sağlığı yerinde erişkin kişilerin hukuki sorumluluklarının tam olduğu kabul edilmektedir. Dolayısıyla hukuki sorumluluk da bilinçli ve özgür davranışı gerekli kılmaktadır.

Medyada etik tartışmasına başlamadan önce de bu üç soruya “evet” yanıtını vermek önemli bir zorunluluktur. Medya mensubunun bu davranışı istemli midir? Başka bir deyişle medya sorumlusu bu davranışı bilerek ve isteyerek mi gerçekleştirmiştir? İkinci olarak bu davranış, bilinçli bir şekilde mi gerçekleştirilmiştir? Eş deyişle bu davranışı gerçekleştirirken bilinci yerinde, ne yaptığını bilir bir halde midir? Üçüncü olarak bu davranış özgür bir iradenin ürünü müdür?

Hiçbir baskı ya da etki altında kalmadan kişinin isteyerek ve bilerek gerçekleştirdiği bir davranış mıdır? Bu sorulara “evet” yanıtı verebiliyorsak, davranışın ahlaklı olup olmadığına yönelik tartışmaya da başlayabiliriz demektir.

“EVET” DEMEK KOLAY MI?
Ancak bu sorulara kurumsal bazda yapacağımız genel bir değerlendirmenin ardından, “evet” yanıtı veremiyorsak; yani bu davranışın bilerek ve isteyerek, özgür iradenin ürünü olup olmadığı konusunda şüphelerimiz varsa, biraz durup “bu şüphenin peşine takılmakta” yarar olduğunu düşünüyorum.

Çünkü medya sorumlularının davranışlarını gerek medya içerikleri bağlamında, gerekse haber kaynakları ya da meslekleri gereği ilişkide bulunmaları gereken kişilerle ile ilişkiler bağlamında ve gerekse de mesleğin gereklerini yerine getirirken takındıkları tavır, izledikleri yol ya da yöntem adına gözden geçirmekte yarar var.

Birkaç “özel” konu ya da kişiye takılmadan eğer “medya davranışını” kesinlikle habercilik mesleğinin hak ve sorumluluklarının son derece bilincinde olarak gerçekleştirilmiş, kesinlikle herhangi bir baskı ya da etki altında kalmadan uygulanmış bulamıyorsak, medya etiğinden çok bu konuları tartışmak “daha öncelikli bir konu” haline gelmektedir.

Kişisel olarak da düşüncem odur ki; “ne yazık ki”, günül rahatlığı ile medyanın “yaşam ortamında” gerçekleştirilen ve medya etiği tartışmalarına konu olan pek çok davranış için “istemli, bilinçli ve özgür” koşullarının sağlanabildiğini söyleyebilmem mümkün değil.

O halde medya davranışının doğru ya da yanlışlığından önce medya ortamının ve medya sorumlusunun istemli davranışta bulunma, bilinçli olma ve özgür koşullar altında çalışabilme koşullarının tartışılması daha yararlı olacaktır. Haberci kişiliği, medyanın patronluk yapısı, rekabetçi medya ortamının getirdiği sorunlar ve medya kurumlarının kurum dışı ilişkileri bağlamında birbiri ile iç içe geçmiş bir çok konunun en başından masaya yatırılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.

Bu unsurlardan her birini ayrı düşünmenin de “doğru” sonucu ulaşmak anlamında sorunlu olacağı kanaatindeyim. Çünkü uzun süredir savunduğum “bütünsel bakış” sepetin içindeki çürük elmaların ayıklanması kadar, elmaları çürüten unsurların da ortadan kaldırılmasını öneriyor. Bu konuya daha sonra geniş bir biçimde bir başka yazıda değineceğim. Ancak şimdilik söyleyeceğim şey, günümüz medya ortamında “medyada etik” konulu geniş çaplı bir tartışmaya başlamadan önce yanıtlanması gereken sorulara “evet” yanıtını vermenin hiç de kolay olmadığıdır.

--------------------------------

MEDYA ETİĞİNE GEÇMEDEN ÖNCE, “EVET” DİYEBİLİYOR MUSUNUZ?
30.09.2005
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=5184