28 ŞUBAT NE DEMEK?

28 Şubat, takvim yapraklarından birinin adı olmasının ötesinde, yakın geçmişin dönüm noktalarından birine işaret eder. Bugüne dek pek çok tartışmada 28 Şubat’ın ne olduğu sorusuna yanıt aranmış ve “postmodern darbe”, “pamuk darbe”, “şeffaf darbe”, “kara darbe” ya da “doğal devlet refleksi” gibi kimi tanımlar uygun görülmüştür. Ancak zaman içinde daha başka tanımlar da ortaya çıkmıştır. Bunlardan sonuncusu ise 28 Şubat döneminin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de dile getirdiği “kriz yönetimi” ifadesidir.

“Kriz yönetimi” ifadesini ilk kullanan; yaptığım kısa bir araştırmaya göre, 28 Şubat döneminin Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak’tır. Geçtiğimiz yıl Sabah gazetesinden Metehan Demir’e verdiği röportajda emekli Tümgeneral Özkasnak, kendisine yöneltilen “28 Şubat nasıl bir süreçtir?” sorusuna, “Bir kriz yönetimidir” yanıtını vermiştir. Özkasnak’a göre “Kriz yönetiminin amacı; savaş veya bir çatışmaya girmeden isteklerinizi karşı tarafa kabul ettirmektir”. 28 Şubat sürecinde de bu amaç “hâsıl” olmuş ve “kriz yönetimi” başarı ile idare edilmiştir.

“POST-MODERN DARBE”

Bundan önceki dönemde ise Özkasnak Paşa, 28 Şubat sürecini “zekâ ürünü” başka bir tanımla nitelemiştir. Bu konudaki tüm tartışma ve belgelere internet üzerinde yayımlanmakta olan Medya Güvenlik Kurulu (http://home.anadolu.edu.tr/~eyuksel/MGK.htm) adlı kitabımdan erişilebilir. Kısa bir özeti ise “28 Şubat’ın Anlamı” (http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=3113) başlıklı yazımdan okunabilir. Söz konusu tanım, 28 Şubat süreci üzerine yazılmış pek çok çalışmada kullanılan ve bir dönem tartışma da yaratan “post-modern darbe” ifadesidir.
Aslında 28 Şubat tarihi, 1997 yılında gerçekleştirilen yaklaşık dokuz saatlik Milli Güvenlik Kurulu toplantısına ve bu toplantıda alınan kararlara işaret eder. 28 Şubat süreci ise bu kararların dayandığı düşünceye ve bu kararların uygulamaya geçirilmesine karşılık gelir. Ancak gerek toplantının içeriğine, toplantıda alınan kararlara ve gerekse de toplantı sonrası yaşananlara ilişkin “haklı bulan” görüşler kadar, “eleştiren” görüşler de vardır. Bu görüşler arasında en dikkat çeken tartışma “post-modern darbe” tanımı çerçevesinde dönmüştür.

Geniş ölçüde kabul gören bu tanım, ilk kez Radikal gazetesi yazarı Türker Alkan tarafından dile getirilmiştir. Alkan’ın 13 Haziran 1997 tarihli yazısı “Postmodern bir askeri müdahale” başlığını taşımaktadır.

Kimileri ise bu tanımın isim babasının Cengiz Çandar olduğunu savunmaktadır. Ancak Çandar ilk kez bu tanımı Alkan’ın yazısından sonra 28 Haziran 1997 günkü yazısında kaleme almıştır. İlgili yazısında Çandar şöyle demektedir: “Postmodern darbe tanımlamasını, dün, Genelkurmay’da düzenlenen bir toplantıda bir üst rütbeli yetkilinin yaptığını öğrendik. Gerçekten böyle bir tanımlama yapılıp yapılmadığını bilmiyorum; ama tanımın kendisi doğru. Türkiye’de gerçekten bir postmodern darbe gerçekleştirildi”. Daha sonra Çandar’ın bu yazısına Newsweek dergisi tarafından da atıfta bulunulmuş ve tanım uluslararası alana taşınmıştır.

“ZEKA ÜRÜNÜ İSİM”

“Post-modern darbe” tanımının ülke gündeminin ön sıralarına yükselmesi ise 13 Ocak 2001 akşamı Kanal 6’da yayımlanan Hulki Cevizoğlu’nun “Ceviz Kabuğu” programı sayesinde olmuştur. Program konuğu Emekli Oramiral Salim Dervişoğlu, “28 Şubat nedir?” sorusuna “sadece güvenlik sorunu karşısındaki reaksiyondur” karşılığını verirken, “post-modern darbeyle hiçbir ilişkisi bulunmadığını” söylemiştir.
Ancak programa telefonla katılan Özkasnak Paşa ise tam tersi bir görüşle, 28 Şubat’ın post-modern bir darbe olduğunu ifade etmiştir. Hatta Özkasnak Paşa, 28 Şubat sürecine yakıştırılan “en iyi ve zekâ ürünü ismin”, “post-modern darbe” olduğunu belirtmiştir.

Özkasnak’a göre bu “post-modern darbe”, “tereyağından kıl çeker gibi, eski darbelere benzemeyen bir şekilde hiç kan akıtmadan, hiç kimseyi üzmeden, gayet usulüne uygun bir şekilde, demokratik uygulamalarla, MGK tarafından da benimsenerek, devletin başındaki en büyük insandan ilgili bakanlıklara kadar hepsi de dâhil edilerek, hatta halkımız ortak edilerek sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla, çok başarılı bir şekilde yürütülen bir süreçtir.”

İki paşa arasında yaşanan bu tartışma, ertesi gün, medyada geniş yankı bulmuştur. Kimi paşalar ise bu konuda konuşmak ya da açıklamada bulunmak istememiştir. Bu arada “darbe” tartışmasından hareketle kimi paşalar hakkında soruşturma istemleri gündeme gelmiştir. Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi ise bir araştırma yaparak, konuyu halka sormuştur. “28 Şubat sürecinin bir darbe olduğunu” düşünenlerin oranı yüzde 39,8 ve “darbe olmadığını” düşünenlerin oranı ise yüzde 30,9’dir.

BAŞKA TANIMLAR

Zaman içinde 28 Şubat’a uygun görülen başka tanım ya da isimler de olmuştur. Haklı bulanlara göre 28 Şubat, Refah Partisi gibi dine dayalı, irticayı destekleyen bir partinin iktidara taşınmış olmasının yarattığı tehlikenin, yakın gelecekte önlenemez boyutlara ulaşmasının ve ülkeyi karanlık bir döneme getirmesinin giderek güçlenmesi kaygısıyla başlatılmış bir süreçtir. Bu anlamda 28 Şubat süreci; laik, demokratik cumhuriyeti yıkmaya yönelik bir “karşı devrim” girişimini önleme hareketidir. Bu hareket, laik Cumhuriyeti korumak için alınan her türlü önlemi ifade eder. Ancak uygulanan yöntem, siyasal literatürdeki klasik askeri müdahale şablonlarından farklıdır. Bu yöntem, anayasal bir organ olan Milli Güvenlik Kurulu’nun kullanılmasıdır. Bu yüzden anayasal açıdan herhangi bir “meşruiyet sorunu” yoktur. Ayrıca alınan kararların altında askerlerle birlikte sivillerin, sivil toplum örgütlerinin ve seçilmişlerin imzalarının bulunması ve bu imzaların “süngü zoru” ile atılmamış olması da bir başka önemli unsurdur.
Her ne kadar “meşruiyet sorunu yoktur” denilse de kimileri 28 Şubat’ı 12 Mart Muhtırası’na benzetmiştir. “12 Mart’ın Muhtıracı Paşası” Muhsin Batur’a göre ise 28 Şubat, bir “şeffaf darbe”dir. Bedri Baykam’a göre de, “pamuk darbe”.

Kimilerine göre 28 Şubat, “tankların yürümesi”dir ya da “Batı Çalışma Grubu”dur. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in söylediği gibi “demokrasiye balans ayarı”dır. Genelkurmay brifingleri ile yön verilen “Silahsız Kuvvetler Harekâtı”dır. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın dile getirdiği gibi “sivil toplumun zaferi”dir. Daha başkaları da 28 Şubat kararlarını “çok amaçlı tebliğ”, “manifesto”, “deklarasyon” ya da “tavsiyeler paketi” gibi isimlerle tanımlamaktadır. Bunun dışında 28 Şubat için “laik, demokratik cumhuriyeti yıkmaya yönelik karşı devrim girişimini önleme hareketi”, “laik cumhuriyete dönüş kararı”, “İslamcılığa karşı ordu ve bürokrasi merkezli sürecin adı” gibi ifadeler de kullanılmıştır.

O yıllarda açıklamada bulunan dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’e göre ise 28 Şubat kesinlikle bir darbe değildir. Ona göre 28 Şubat, “Milli Güvenlik Kurulu’nun aldığı bir tavsiye kararıdır. Hükümetin imza attığı bir karardır”. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Deniz Baykal da 28 Şubat sürecinde ordunun rolünü rejimi değiştirmek isteyen hükümete karşı bir demokratik kitle örgütü gibi çalışıp Refah Partisi’nin maskesinin indirilmesine katkıda bulunmak ve kamuoyu oluşumuna yardımcı olmak şeklinde yorumlamıştır.

“KRİZ YÖNETİMİ”

Öte yandan yaşananları daha çok eleştiren ya da haksız bulanlara göre ise 28 Şubat, “anti-demokratik bir uygulama”dır. Dolayısıyla bu uygulama, yöntem farklılığı nedeniyle daha çok “post-modern darbe” tanımıyla ifade edilebilir. Kimilerine göre ise 28 Şubat, bunun da ötesindedir. “Karanlık bir dönem” ya da “kara darbe” olarak adlandırılabilir. Çünkü bu görüştekilere göre 28 Şubat, “irtica tehdidi” ya da “rejim tehlikesi” gibi “göstermelik” oyun ya da senaryoların gerisinde siyasal ve ekonomik çıkara dayalı daha başka amaçlara hizmet etmiştir.

Ancak yine de 28 Şubat’a gelinen noktada neler olup bittiği de hafızalardan silinmemiştir. Ülkede “darbe söylentileri” aslında REFAHYOL hükümetinden önceye dayanmaktadır. Siyasilerin malvarlığı soruşturmaları ve pazarlıkla kurulan bir hükümet, Başbakan Erbakan’ın “denge düzeltme” gezileri, “Bedevi Çadırı”nda yaşanan aşağılanma, yine o dönemde ortaya çıkan “Susurluk Skandalı” ve hükümetin tutumu, basına sansür çabaları, “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemi, “Kudüs Gecesi”, Başbakanlık Konutu’nda tarikat liderlerine iftar yemeği, saatler süren MGK toplantıları, Sultanahmet mitingleri ve sekiz yıllık kesintisiz eğitim uygulaması o dönemin akılda kalan belli başlı olayları. 

Anlaşılan o ki 28 Şubat’ın ne olduğu sorusu daha uzun yıllar ülke gündemindeki yerini koruyacaktır. Son olarak, 28 Şubat’ın 9’uncu yıldönümünde Sabah gazetesinde yayımlanmaya başlayan Yavuz Donat’ın Demirel ile yaptığı röportaj konuyu yeniden gündeme taşımıştır. Demirel bu röportajın ilk bölümünde 28 Şubat’a daha önce dile getirmediği, yeni bir tanımla yaklaşmaktadır. Bu da geçen yıl Özkasnak Paşa tarafından dile getirilen “kriz yönetimi” ifadesidir. Bu yeni “zekâ ürünü” tanım, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre, “İşletmelerde hatalı üretim, ham madde, kalite düşüklüğü, pazarlama vb. sebeplerle ortaya çıkan sorunlu dönemde işbaşına getirilen yöneticilerin davranışı” anlamına gelmektedir. Sanırım, birçokları tarafından bu kavram da eleştirilecektir. Ancak benim asıl merak ettiğim, 28 Şubat’ın 28’inci yıl dönümünde nasıl hatırlanacağıdır.


28 ŞUBAT NE DEMEK?
28.02.2006
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=5888