DAHA İYİ HABER NASIL YAZILIR?

Gazete, okura çekilen “ödemeli” telgraf gibidir. Bir anlamda okurun her gün gazete bayiine giderek parası karşılığında aldığı telgraftır gazete. Böyle düşününce, gazete içeriklerine yönelik pek çok sorunun yanıtını vermek daha da kolaylaşıyor. 12. Yerel Medya Eğitim Semineri’nde de “haber yazma teknikleri ve uygulamaları” konulu sunumda özellikle bu konunun altını çizmeye çalıştım.

Basın - Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün (BYEGM) düzenlediği Yerel Medya Eğitim Seminerleri dizisinin 12.’si 13-14 Nisan günleri arasında Adana’da yapıldı. Adana Valiliği ve Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nin işbirliğiyle gerçekleştirilen seminerleri çevre illerden gelenlerle birlikte 170’in üzerinde gazeteci izledi. 16 farklı konunun ele alındığı seminerde ben de “Haber Yazma Teknikleri ve Uygulamaları” konulu bir sunuş gerçekleştirdim.

NE YAPMAK GEREKİYOR?
Elbette birçok gazeteci için “haber yazma teknikleri” bilinen bir konu. Ancak günlük koşuşturmacanın içinde görmezden gelinen, unutulan ya da atlanan kimi noktaların hatırlanması adına, yaptığım sunumun işe yaradığını düşünüyorum.
Sunumda; satır aralarında, habercilik mesleğine ve gazete yayın politikalarına ilişkin kimi kişisel görüşlerimi de dile getirdim. Bu bağlamda, zihnimin bir ucunda hep asılı duran şu soruya yanıt veremeye çalıştım: “Nasıl daha iyi haber yazılır?”.
Daha iyi haber yazmanın bilinen ya da kitaplarda yazan sihirli bir formülü bulunmuyor. Herkesin bildiği “5N1K formülü” yalnızca bir haberin “eksik” olup olmadığı sorusuna yanıt veriyor. Bunun dışında tüm bilinenler daha iyi haber yazmaya yönelik kimi temel noktalara işaret ediyor. “Daha çok okumak, daha iyi araştırmak, daha fazla soru sorup öğrenmek” gibi klişe denilebilecek yanıtlar da daha iyi haber yazmayı ve dolayısıyla da daha çok okunmayı ve bununla da ilişkili olarak daha çok gazete satmayı garantilemiyor. Peki, daha iyi haber yazmak için ne yapmak gerekiyor? Bence hepsiyle birlikte biraz da okur odaklı düşünmek gerekiyor. 

OKURU DÜŞÜNEREK YAZMAK…
Seminerde dile getirdiğim “Gazete, okura çekilen telgraf gibidir” sözü okur odaklı yayıncılık anlayışını temsil ediyor. Okur, her gün para verip satın aldığı bir telgrafı okuyor. O nedenle parasının karşılığına değecek bilgiyi istiyor. Siz okura kendi gazetenizi yapıp satarsanız, parasını okura ödetmeniz o kadar da kolay olmaz. Okur, isterse 10 YKR verip satın almış olsun, kendi istediği gazeteyi okumak ister. Dolayısıyla kendisine çekilmiş telgrafı okumak ister. Okurun “bu haberden bana ne” dediği gazeteye para verip satın almasını beklemek işin zor kısmıdır.
Örneğin; bu bakış açısıyla, “X üniversitesinde A kişisi Y konulu bir konferans verdi” şeklinde yazılmış bir haber, daha çok X üniversitesinin ya da A kişinin “reklamı” izlenimi uyandırır. Okur kendi kendine şunu sorar: “Bana ne X üniversitesinde A kişisinin verdiği konferanstan?”. Muhabirin bu telgrafı çekerken “konu” ya da “ilgi” kısmına okuru ilgilendiren kısmını yazması okur odaklı yayıncılık anlayışının en temel ilkesidir. Örneğin bu konferansta geçen ve okuru ilgilendirebileceği düşünülen bir söz, toplantıda ortaya çıkan sıra dışı bir durum bu olayı bir haber ya da okurun para verip satın almak isteyeceği bir telgraf haline dönüştürür.

OKUR ODAKLI YAYINCILIK
Okur odaklı yayıncılık anlayışının Türkiye’deki en iyi örneklerinden gösterebileceğim ekonomi dergilerinde de doğrudan okurun menfaatine ya da kullanımına yönelik içerik sunulmasının anlamı da budur. Okur, İMKB’de dün olup bitenlerden çok, yarın neler olup biteceğine ilişkin beklentileri satın almak ister. Ekonomi dergilerinden satın alınan bilgi okurun günlük yaşamında kullanabileceği bir bilgidir. Uzman görüşleri, adres ve telefon numaraları, neyi nasıl yapacağı, neyi nerede bulacağı, kimin nerede göreve geldiği, yeni hangi ürünlerin çıktığı, kimin nasıl zengin olduğu, kimin hangi başarıları gösterdiği ekonomi habercilerinin aradığı haber başlıklarıdır. Kimi zaman “fırsat haberciliği” anlamında değerlendirilse de ekonomi dergilerinde görülen “beklenti” haberciliğidir.
Her bir haberin aslında okura çekilen ödemeli bir telgraf olduğu düşünülürse, her haber yazımından sonra şu soruları akla getirmek gereklidir: “Okur, bu haberi niye okuyacak? Ben bu haberi yazmakla okurun bilgisine ya da menfaatine ne sunuyorum? Okur, neden para verip bu haberi satın alacak?”
Sonra da haberi yazan muhabirin, haber metnine bakarak şu soruyu sorması gereklidir: “Acaba bu haberde okurun merak edebileceği hangi sorulara yanıt vermedim?” Böylece muhabir haberin eksik kalan yönlerinin olup olmadığını görebilir. Bir anlamda da böyle bir denetim, okurun parasın verip satın aldığı haberin niteliğine karşılık gelir. Okur, parasına değecek gazeteyi satın almak isteyecektir. Eksik bilgiler içeren haber, okurun parasına değecek bir haber olmayacaktır.

NİTELİKLİ HABERCİLİK
Yine haber niteliği ile ilişkili olarak muhabir kendi kendine şu soruyu da sorabilmelidir: “Acaba anlatmak istediğim şeyleri doğru, düzgün ve anlaşılır bir şekilde anlattım mı?”. Bu da dil ve anlatım kuralları içinde haber yazımından sonra yapılacak denetime işaret etmektedir. Yine bu soru da okurun parasının karşılığını alıp almadığı sorusu ile ilişkilendirilebilecektir.
Haberin “telgraf” olması ile ilişkili olarak, haber yazımında sonra sorulacak iki önemli soru daha bulunmaktadır. Bunlardan ilki şudur: “Acaba yazdığım haber metninden hangi paragraf ya da cümleleri çıkarırsam anlatmak istediğim konuyu yine eksiksiz bir şekilde anlatmış olurum?”. İkincisi de “Acaba yazdığım haber metninden hangi sözcükleri çıkarsam anlatmak istediğim konuyu yine eksiksiz bir şekilde anlatmış olurum?” sorusudur.
Bu iki soru haberin kısa ve öz olmasına karşılık gelmektedir. Kısa ve öz haberden kasıt, niteliği ve bilgi yoğunluğu azaltılmış haber değildir. Anlatılmak isteneninanlatıldığı, ancak okurun da gereksiz paragraf ya da cümlelere para ödemek durumunda kalmadığı haberdir. Gazetenin sınırlı sayfa sayısı içinde bu denetimler sonrasında belki daha fazla habere yer vermek olası hale gelecektir. Okur da gazetenin parasının karşılığı ettiğini düşünecektir.
Bir sonraki soru ise belki de şudur: “Acaba yazdıklarım mesleğin bilinen kuralları ile herhangi bir çelişki yaratıyor mu?”
Haberin niteliğine ilişkin bu soruları meslek ahlak ilkeleri ya da bilinen diğer meslek kuralları ile ilişkilendirerek çoğaltmak mümkündür. Doğru, dürüst ve güvenilir habercilik anlamında da okurun parasının karşılığını aldığına ikna edilmesi gereklidir. 

HABER, ÖDEMELİ TELGRAF GİBİDİR
Sonuç olarak gazetenin ya da haberin okura ödemeli olarak çekilmiş bir telgraf olduğu düşüncesi elbette farklı dünya algılamaları ve farklı bakış açıkları çerçevesinde yorumlanabilir. Kimi yönleriyle haberin telgraftan çok farklı nitelikler taşıması gerektiği de savunulabilir. Ancak burada üzerinde durmaya çalıştığım nokta, haberin kimi yönleriyle ödemeli çekilmiş bir telgrafa benzetildiğinde “daha iyi nasıl haber yazılır” sorusuna farklı bir bakış açısıyla yanıt verilebildiğidir. Haber aynen bir telgraf gibi hızlı, yeni, önemli, kısa ve öz olmalıdır. Doğru, eksiksiz ve verilen paraya değer olmalıdır. Gücünü okurdan alan ve okur için çıkan gazetenin okurun ilgi ve ihtiyaçlarına seslenmesinden ve okurun parasının karşılığını vermesinden daha doğal ne olabilir ki?


------------------------------------
DAHA İYİ HABER NASIL YAZILIR?
25.04.2006
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=6218