Geçtiğimiz hafta bir telefon geldi. Gaziantep’ten bir gazeteci “Gaziantep
yerel basını üzerine bir araştırma yaptınız mı?” diye soruyordu. “Hayır”
dedim.
“Böyle bir araştırmadan haberiniz var mı?” diye sordu. “Hayır” dedim.
“Sizin bu konuda yapılmış bir çalışmanız var mı?” diye sormadan ben
söyledim. “Eskişehir basını üzerine yıllar önce yaptığım bir çalışma var ama
Gaziantep’le hiçbir ilgim olmadı. Hatta Gaziantep’e hiç gitmedim. Tanıdığım
birini de şu anda hatırlamıyorum… “
Sonra konuyu anlattı…
İfadesine göre Gaziantep’te birileri benim Eskişehir basının okunurluğu
üzerine yaptığım araştırma raporunu alıp, oradaki “Eskişehir” yazan yerleri
“Gaziantep” diye değiştirerek KOSGEB’e proje olarak vermiş ve bundan para
almıştı.
“Haberim yok, ilk kez sizden duyuyorum” dedim.
Bu konuda bir şeyler yapmayı düşünüp düşünmeyeceğimi sordu. Vaktimin
olmadığını, işlerimin yoğun olduğunu ve aslında parayı veren kurum olan
KOSGEB’in bunun peşine düşmesi gerektiğini söyledim.
Konuyu gazetelerine taşıyacaklarını ve haberini yapacaklarını söyledi.
Telefonu kapattık.
Birkaç gün sonra bir telefon daha geldi Gaziantep’ten… Bu kez bir başka
gazeteden arıyorlardı. Arayan kişi KOSGEB’e proje vermiş olan gazeteci…
Gaziantep’te yerel gazetelerin okunurluk durumlarını araştırmak üzere geniş
kapsamlı bir çalışma projesi önerisi verdiklerini; anketin uygulanması ve
raporlaştırılması işini de özel bir şirkete verdiklerini söyledi. Özel şirkete
8 bin lira vermişler, kendisi de 4 bin lira almıştı…
“Şirketin böyle bir sahtekarlık yaptığını bilmiyorduk” dedi. Anketin
yapılıp yapılmadığını kontrol etmemiş olmaktan yakınıyordu. Şimdi de bu özel
şirket kapanmıştı. İfadesine göre kendisi de dolandırılmıştı...
Kendisine böyle bir araştırmada daha dikkatli olunması gerektiğini ve hatta
benim raporumdaki bir tek sorunun bile izni alınmadan ya da atıfta bulunulmadan
aynı şekilde sorulmasının dahi mümkün olamayacağını ifade ettim. Kaldı ki
burada raporun tamamı intihale uğramıştı…
Anlattığına göre bu haberin diğer gazetede yayımlanmasının ardında da
“husumet”, “ortaklık ilişkisi”, “çalışan” vs. gibi tam olarak da anlamadığım
bazı nedenler vardı.
Ancak “intihal” ve alınan paralar, anladığım kadarıyla, gerçekti…
“Hakkınızı helal edin” diyerek telefonu kapattı…
Gülsem mi, ağlasam mı, ne yapsam bilemedim.
Burada benden önce KOSGEB’in mağdur olduğunu düşünüyorum ve bu olayın
peşine öncelikle “parayı kaptıranın” koşması gerektiğine inanıyorum…
ESKİŞEHİR BASINI ÇALIŞMASI…
Söz konusu araştırma, benim "Sosyal Bilimlerde Araştırma
Yöntemleri" dersi kapsamında öğrencilerimle birlikte dersin uygulaması
adına, titizlikle ve büyük bir emekle ortaya çıkardığımız kapsamlı bir
çalışma...
26-29 Mayıs 2005 günleri arasında Eskişehir’de mahalle mahalle, sokak
sokak, kapı kapı dolaşılarak cinsiyet, yaş, eğitim ve gelir durumu kotalarına
uygun olarak yüz yüze gerçekleştirilmiş anket uygulamasının bulguları…
Araştırmanın ilk sonuçlarını Dördüncü Kuvvet Medya'da dizi yazı şeklinde
yayımlamış, sonra Eskişehir yerel basınında özet haberleri çıkmış, sonra da
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesinin hakemli dergisi Selçuk İletişim’in
2006 tam metin olarak yer bulmuştu. Halen de bu makaleye internet üzerinden
erişmek mümkün. Adresi şöyle: www.selcuk.edu.tr/dosyalar/files/009/dergi/1/2006_cilt4s3.pdf
Söz konusu KOSGEB’e verilen raporun benim çalışmamın nerede yayımlanmış
hali olduğunu ise doğrusu merak ediyorum…
ANKETİN ÖNCESİ DE VAR
Aslında Eskişehir basını üzerine yürüttüğüm çalışmada bu ankettin öncesi de
vardı. Anket çalışmanın ikinci ayağıydı. Çünkü ondan önce Eskişehir’de yerel
gazetelerde dikkati çeken tiraj artışının nedenleri üzerine gazetecilerle görüşmeye
dayalı bir başka çalışma yapmış ve o çalışmayı desteklemek üzere ya da
gazetecilerin görüşlerini test etmek üzere adı geçen anket uygulamasını öğrencilerimle
birlikte gerçekleştirmiştik.
Bu ön çalışma da yine Selçuk İletişim’de yayımlanmıştı. Meraklısı onu da
internette bulup okuyabilir…
SUİİSTİMAL…
Sonuç olarak bu akademik çalışmalardan kimsenin maddi anlamda herhangi bir
geliri olmamıştı. Hiçbir yerden tek kuruş destek alınmamıştı. Sonuçlarının
yayımlanmasından ya da kamuoyuna duyurulmasından da kimse herhangi bir maddi
gelir sağlamamıştı.
Aradan yıllar geçip “iyi niyetli” bir araştırmamızın bu şekilde kötüye
kullanılması elbette üzücü…
Akademik çalışmalarımızın tam metinlerini “herkes yararlansın” diye
internete koymanın kimi zaman başımızı derde sokabileceğini de bu örnekle
görmüş oluyoruz.
Bu bağlamda Selçuk İletişim’deki arkadaşlarıma da konuyu anlattım… Onlar da
tekrar bir “fayda-zarar” hesabı yapacaktır ve bu tür kötüye kullanımları
önleyebilmek üzere örneğin “üyelik” gibi bir takım önlemler alabileceklerdir
diye düşünüyorum…
Konuya ilişkin bir haber ise Oda Tv’nin web sayfasında yayımlandı…
Meraklıları için adresi şöyle: http://www.odatv.com/n.php?n=buyuk-vurgun-0810131200