Son yıllarda giderek artan kadına yönelik şiddet olayları sanki bir “moda” gibi hızla yayılmaya devam ediyor.
Üstüne üstlük yapılan konuşmalar, alınan önlemler, düzenlemeler de yetmiyor, yeterli gelmiyor. Hatta habercilik alanında bu haberler neredeyse ayrı bir “haber türü” gibi algılanmaya başlandı bile: Kadın cinayeti haberleri, kadına yönelik şiddet haberleri…
Ortadaki manzara aklıma intihar olaylarını getiriyor. İntihar olaylarının medyada yer almasının “intiharı özendirdiği” ya da yaşadığı sorunlar nedeniyle sıkışan “insanların aklına çözüm olarak intiharı getirdiği”, bu olayların “örnek alındığı” biliniyor.
Hatta bir gazetedeki intihar eden adamın resmine bakarak aynı şekilde intihar eden birinin bile olduğunu daha önce yazmıştım. “Bir intiharın bilançosu (7/12/2006)” başlıklı yazımda, bir genel yayın yönetmeninin “lanet olsun böyle tecrübeye” diyerek duygularını aktardığını ifade etmiştim.
İşte bu nedenle son yıllarda intihar olaylarının haber yapılması haberciler arasında pek de uygun görülmüyor. Bazı yayın organları açıkça “artık intihar haberi yayımlamayacağız” kararı almış durumda. Hatta kimi basın meslek ilkeleri arasında “intiharı özendirici yayın yapılmaması” artık şarta bağlanmış halde.
Örneğin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Gazetecinin Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi’nde “İntihar olayları hakkında haber çerçevesini aşan ve okuyucuyu veya izleyiciyi etki altında bırakacak nitelikte ve genişlikte yayın yapılmamalıdır. Olayı gösteren fotoğraf, resim veya film yayınlanmamalıdır” deniliyor.
Bu noktadan hareketle ben de şunu tartışmaya açmak gerektiğini düşünüyorum: Kadın cinayetleri ya da kadına yönelik şiddet haberleri de acaba insanlar üzerinde aynı etkiyi mi yaratıyor?
Çünkü kadına yönelik şiddet görüntülerinin “her durumda” haber olması ve konunun her haber bülteninde tekrar tekrar dönen görüntülerle kamuoyunun gözlerinin önüne serilmesinin; bu konuda yetkilileri bir şeyler yapmaya zorlamaktan ya da insanların bilgilenmesini sağlamaktan önce, bu haberi izleyenler üzerinde farklı ve olumsuz etkiler bıraktığı kanaatindeyim. Kadına yönelik şiddet haberlerinin pek çoğunun artık haber çerçevesini aştığını ve okuyucuyu ya da izleyiciyi etki altında bırakacak boyuta ulaştığını düşünüyorum.
Bu doğrultuda da şu soruları gündeme getirmek istiyorum:
- Acaba her başı sıkışan, her eşiyle münakaşa eden, eşinin her “yanlışında” bıçağa, silaha ya da şiddete başvuran kişiler nasıl bir psikolojiye sahiptir? Bu davranışlarının ardında hangi nedenler vardır?
- Bu kişiler medyadaki benzer haber ya da görüntüleri ne ölçüde izlemiş kişilerdir?
- Bu davranışlarının arkasında söz konusu medya içeriğinin bir şekilde payı var mıdır?
- Bu konularda akademik düzeyde araştırmalar yapılabilir mi?
- Neden toplumda pek çok şey aynı ya da daha önce de var olduğu gibi iken “kadın cinayetleri” “moda” haline gelmiştir?
- Ekonomik sıkıntı arttı denilse bile, daha önce de ekonomik kriz dönemleri yaşanmıştı. Dünyada daha da kötü ekonomik koşullara sahip ülkeler var. O koşullarda neden kadına yönelik şiddet bu denli yoğun değil(di)? Ekonomik durum belirleyici ise erkekler arasındaki şiddet olayları ya da cinayetler neden ön plana çıkmıyor?
- Kadına yönelik şiddet daha önce de vardı ama susuluyordu denilirse; peki, ama cinayet sayısı somut bir şekilde neden artıyor?
- Genel anlamda şiddet eylemlerin moda olmasında medyanın rolü var mı? Yalnızca kadına yönelik şiddet haberlerinin mi rolünden bahsetmek lazım; yoksa genel olarak medyadaki şiddet gösteriminin etkisi mi daha önemli?
- Acaba kadına yönelik şiddet haberlerine biraz ara verilse ya da medya bu olayları duyururken konuyu modaya çevirmese, görüntüleri örnek olacak şekilde değil de “bilgilendirecek” düzeyde vermeyi tercih etse ve belki de “şeytanın aklına karpuz kabuğu kaçırmasa” nasıl olur?
- Ne dersiniz; hani “başkalarınca” yapılan ve yapılacak pek çok şey arasında medya da bu konuda böylesi bir bilinçle hareket etse belki bir can daha kurtulur mu?
Prof. Dr. Erkan Yüksel
02 Ağustos 2012