TÜRKÇE MESELESİ...

Son zamanlarda “Türkçe meselesine” kafayı takmış durumdayım. Dil, anlatım ve noktalama yanlışlarına artık dayanamıyorum.
En son, Fakültemizin Basın ve Yayın Bölümü öğrencilerine gazetecilik uygulama dersi kapsamında bir sınav yaptık. Sınavda sorgumuz soruyu önceki yazımda sizlerle paylaşmıştım…

İlkokuldan beri Türkçe eğitimi almış, dil, anlatım ve imla konusunda pek çok sınavdan başarı ile geçmiş, en son üniversite giriş sınavında “sözel” puanla “Basın ve Yayın Bölümü”nü kazanmış öğrencilerin mezuniyetlerine haftalar kala bir haberdeki yazım yanlışlarını düzeltmeleri konusunda gösterdikleri performans ne yazık ki beni uzun uzun düşündürdü…
ASIL SORUN…
Öte yandan öğrencilerle şunları da konuştuk:
-Televizyon kanallarında geçen alt yazılara bakın.
-Gazeteleri ele alın. Yalnızca birinci sayfalarındaki haber dilini karşılaştırın. Yalnızca imla ve noktalama yanlışlarını sayın.
-Farklı farklı gazeteler farklı imla kurallarını uyguluyorlar. Aynı gazetenin farklı sayfalarında farklı kurallar uygulanıyor.
-Hatta bir haberin içerisinde bile örneğin sayıların yazılışı arasında farklılıklar dikkati çekiyor.
-Hocaların yazdığı yazılar bile sorunlu.
-Hocalarımız yazdıklarımıza o kadar da önem vermiyorlar ki…
- Sorup doğrusunu öğrenebileceğimiz bir yer yok.
- Türk Dil Kurumu’nun imla kuralları bile sürekli değişiyor. Hatta “öyle de yazılsa olur, böyle de yazılsa olur” anlamında bir açıklamaya bile rastlanıyor.
-Bu sınavı Türkçe hocalarına yapsak, onlar bile yüksek notlar alamaz.
-Tırnak işaretinin nerede kullanılacağına ilişkin soruyu bir hocamıza soruyoruz, bir şey söylüyor; diğer hocamıza soruyoruz başka bir şey söylüyor. Herkes farklı kurallardan söz ediyor.
-Biz ne yapabiliriz ki? Dilimize sahip çıkalım elbette ama nasıl?
PEKİ, YA NEDENLER?
Ortada bir sorun olduğu açık. Hem de çok önemli bir sorun…
Dil bir toplumu bir arada tutan en önemli bağlardan biridir. İnsanlar arası iletişim ortak bir dilin sağlanmasıyla mümkün olabilir. Ben “dil bilgim sayesinde” derdimi size yeterince ve doğru bir şekilde anlatamazsam, siz “dil sorunları nedeniyle” beni yeterince doğru anlayamazsanız, kurduğumuz iletişim her geçen gün bizi daha fazla iletişimsizliğe götürür ve sonuçta birbirimizden uzaklaşmamıza neden olur.
Dilin bir toplumun bir arada yaşaması için ne kadar gerekli olduğu konusuna ayrıntılarıyla değinmeyeceğim. Ancak meselenin asıl boyutlarını anlayabilmek için öncelikle dilin toplumun birliği ve bütünlüğü için ne anlam taşıdığını kavramak ve daha sonra şu an içinde bulunduğumuz durumu “idrak etmek” gerekiyor.
Mevcut sorunu ortaya koyabilmek için de “bugün bulunduğumuz noktaya nasıl geldik” sorusuna yanıt aramak gerekiyor.
SORULAR, SORUNLAR…
-Eğitim yeterli mi? İlkokuldan beri Türkçe, dil bilgisi ve imla konusunda eğitim veriyoruz. Peki, bu eğitimin sonucunda geldiğimiz noktada öğrencilerimiz neden yeterince başarılı olamıyorlar? Nerede hata yapıyoruz?
-Denetim ve takip yeterli mi? Yeterli bir eğitim vermiş olabiliriz ama daha sonraki dönemlerde Türkçe konusunda diğer derslerde de gereken önem ve özen gösterilmiyor mu?
-Diğer derslerdeki hocalar “bana ne” mi diyorlar?
-Türk dili konusunda herhangi bir düzenleyici, denetleyici, bilgilendirici, uyarıcı herhangi bir mekanizma oluşturulabilir mi?
-Çevresel unsurlar Türk dilini bozuyor mu?
-Başta medya içerikleri olmak üzere, toplumsal yaşamda Türk diline neden gereken önem ve özen gösterilmiyor?
- Verilen eğitim mezuniyetten sonra toplumdaki yanlış kullanımın yaygınlığı nedeniyle unutulup gidiyor mu?
-Eğitim alan öğrenciler, toplumun bir bireyi olduklarında neden öğrendikleri bilgileri kullanmıyorlar da bu eğitimi almamış kişilere benziyorlar?
-Neden “toplum olarak” okumuyoruz?
-İnternet dilimizi bozuyor mu? Yoksa dilin ne kadar bozulduğunun en güzel kanıtı internetteki yazışmalar mı?
-Dil konusunda bir sorun görmüyor muyuz? Sorunun farkında değil miyiz? Günlük yaşamda böyle bir soruna ilişkin herhangi bir ihtiyaç hissetmiyor muyuz?
-Bu sorunu kim hissediyor ki? Bakanlar, milletvekilleri, Türk dili hocaları ya da kim?
-Yabancı kültürler Türk dili üzerinde tahrip edici bir etkiye mi sahip? Bu etkiler nasıl azaltılabilir?
- Kim ne yapabilir?
Siz belki bu soruları daha da artırabilir ve belki daha fazla şey söyleyebilirsiniz…
PEKİ, ÇÖZÜM NEREDE?
Benim kişisel olarak topyekûn (eksiksiz) çözüm konusunda söyleyebileceklerim ve yapabileceklerim elbette sınırlı.
Yalnızca öğrencilerimizin daha fazla Türkçe dersleri almaları ve dilin kurallarını yeniden öğrenmeleri ve diğer derslerde de bu konuya ayrı bir önem gösterilmesi konusunda elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Bu yazı da zaten bu konuda bir farkındalık yaratmak üzerine yazıldı…
Sonuç olarak ise her bir bireyin ve tüm kurumların bu konuya önem ve özen göstermeleri gerektiğini düşünüyorum.
Belki sosyal bir kampanya düzenlenebilir, belki daha fazla duyarlılık kazanılmasına yönelik farklı çalışmalar yapılabilir.
Kısacası herkes üzerine düşeni belki de “küçük bir çaba ile” yapabilir.
Ancak bu meseleye er ya da geç el atmamız ülkemiz adına yapabileceğimiz en faydalı işlerden biri olacaktır.
SON SÖZ: Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.

Prof. Dr. Erkan Yüksel
Salı, 03 Nisan 2012 15:11