“Bundan 10 ya da 20 yıl sonra medyanın nerede olacağını düşünüyorsunuz?” ya da “21’inci yüzyılda kitle iletişiminin ortamının nasıl olacağını tahmin ediyorsunuz?” Bu soruyu İletişim Kuram ve Araştırmaları Dersi’ni alan yüksek lisans öğrencilerime sordum. Aldığım yanıtları tahtaya yazdım. Sonra da karşımıza ilginç bir tablo çıktı…
GAZETELER NASIL OLACAK?
Bu dersi Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde veriyorum. 20’li yaşların ortalarında ve 30’lu yaşların başlarında, kızlı erkekli, çalışan çalışmayan, özel sektörde çalışan, üniversitede araştırma görevlisi ya da öğretim görevlisi, iletişim, gazetecilik, reklâm ve halkla ilişkiler, sinema ve televizyon gibi farklı alanlarda öğrenim gören tam 26 öğrencim var. Ara sınav öncesi, öğrencilere bu yazının da konusunu oluşturan soruyu yönelttim. Hazırladıkları notlarla derse geldiler ve keyifli bir tartışma yaşandı. Henüz ödev notlarını teker teker okuyabilme fırsatım olmadı ama derste geçen konuşmalar sanırım bu notları özetler nitelikteydi…
Yarının kitle iletişim araçlarının nasıl olabileceğine ilişkin görüşlere önce gazetelerle başladık. “Yarın, gazetelerin var olacağını düşünüyor musunuz?” ya da “Var olacaksa nasıl olacaklarını tahmin ediyorsunuz?” diye sordum. Birisi gazetelerin ortadan kalkacağını söyledi. Her şey elektronik ortama taşınacağı için bugünkü anlamda kâğıt gazetelerin bulunmayacağını, onun yerine internetin ön plana çıkacağını ifade etti. Bu ilk görüşün ardından internetle rekabet eden gazetelerin yapısal değişime uğramalarının bir zorunluluk olacağı görüşü geldi. Gazeteler daha fazla yorum ve ayrıntılı bilgi içeren derin haberlerle yayınlanacak, ama var olacaktı. Bir diğeri “belki kâğıt olmayacak, onun yerine polyester ya da daha farklı bir ürün alacak” diyecek oldu. Farklı bir görüş, gazetelerin artık günlük değil, haftalık olarak yayınlanabileceğiydi. Özel ilgi alanlarına dönük gazeteler çıkabilirdi. Genel ilgi gazetelerinin artık sonu geliyordu. Farklı gruplara yönelik gazeteler de çıkabilirdi. Aynı dergiler gibi farklı konularda gazeteler yayımlanabilirdi. Örneğin “etnik gruplara yönelik gazeteler artabilir” diyenler oldu. Bunun üzerine tartışma genişledi. 21’inci yüzyılda Avrupa Birliği’ne üye olmuş ya da olmaya aday bir Türkiye’den söz ediliyordu. Toplumsal yapının nasıl bir dönüşüm yaşayacağı ayrı bir tartışma konusuydu…
“Kaç gazete kalır?” diye sordum. “Şu anda günlük yayımlanan ve ülke geneline dağıtımı yapılan 40’a yakın gazete var. Sizce bu sayı yeterli mi, yoksa daha fazla mı ya da az mı olmalı?”
Farklı yanıtlar aldım. Ancak gazete sayısının artacağını söyleyenlerin oranı bir parça daha fazla gibiydi. Yine de gazete sayısının artması “medya sahipliği” anlamında bir farklılaşmaya işaret etmiyordu. Bir grup öğrenci medyadaki tekelleşmenin daha derinleşeceğini ve karmaşık hale geleceğini savundu. Bu anlamda belki internet farklı bir şeyler sunabilirdi…
“Yerel gazeteler için ne düşünüyorsunuz?” diye sordum. Yine sayının artacağı yanıtını aldım. Ancak bir yandan sayı artarken diğer yandan medya sahipliğinin tekel görünümünden uzaklaşmayacağı görüşü bana çelişki gibi geldi. Tam aksini savundum. “Eskişehir’de yarın tek bir yerel gazete kalır” diyecek oldum. Tartışma içinden çıkılmaz bir boyut aldı…
TELEVİZYON VE RADYO YAYIMCILIĞI
Bu tartışma sonlanmadan medyadaki tekelleşme ile de ilişkili olarak televizyon yayımcılığına geçtik. “Peki, televizyon yayımcılığı ne olur?” diye sordum. Teknolojik gelişmeler ağırlıklı olarak görüşler ileri sürüldü. Üç boyutlu görüntü sağlayan televizyonların çıkacağı, dijital ve kablo yayımların artacağı, kanal sayısının daha fazla olacağı, belki de istenilen programların satın alınarak istenilen saatte izlenebildiği türde bir yayımcılık anlayışının gelişebileceği konuşuldu. Belki de sipariş usulü ya da kişiye özel programlar, filmler yapılabilirdi. Başrolünü kendinizin oynadığı bir film düşünsenize... Senaryosunu sizin yazdığınız bir film örneğin. Niye olmasın?
Radyo ise “sona” yaklaşıyordu. Ancak yine de birkaç öğrenci radyo teknolojisinin yapısal değişimle birlikte varlığını sürdürebileceğini söyledi. Kulağa küpe gibi takılan radyolar çıkabilirdi. Radyo, “her ortamın” iletişim aracıydı. Bir öğrenci de “devlet radyodan vazgeçemez” dedi. Çünkü “olağanüstü hal” uygulamalarında en gerekli araç radyoydu. Savaş ya da afet zamanlarında gelişmeler radyodan öğreniliyordu. Radyo bir gereklilikti.
MULTİMEDYA TEKNOLOJİSİ
Yeni müzik dinleme araçlarından da söz edildi. Bu “müzik deposu” araçların radyonun yerini alıp alamayacağı konuşuldu. Karşıt görüşleri savunanlar oldu.
İnternet teknolojisini ise en sona sakladım. Çünkü geleceğin en büyük ilerlemesi şüphesiz İnternet alanında yaşanacaktı. Öğrencilerin de söylediği gibi “patlama” olacağı kesindi. Bu nedenle, cep telefonları ile internet teknolojisinin buluşması ve “Multimedya” araçlarının ortaya çıkmasıyla gazetenin, radyo ve televizyonun artık tek bir makinede bilgisayar ağı içinde var olabileceği söylendi. Belki evdeki tüm teknolojik ürünleri kontrol edebilecek tek bir “araç” var olacaktı. Ucuz bilgisayarlar yoldaydı. Türkiye için bilgisayar ve internet “pahalı” bulunuyordu ama ucuzlayabilirdi. Televizyon da ilk geldiğinde “pahalı” değil miydi? Her köşe başında kahvehanede nasıl televizyon varsa, yarın da internete bağlı bir bilgisayar olamaz mıydı?
Bir öğrenci mevcut iletişim teknolojilerine yapılan “ekonomik yatırım” ve “işin maliyeti” konusuna değindi. Şu anda mevcut teknolojilerden beklenen ekonomik fayda sağlanmadan bir sonraki teknolojik buluşa yer açılmayacağını ve bunun bilinçli olarak yapıldığını savundu. Aslında kimi konularda da teknolojik yenilikler ve buluşlar yapılmıştı ama bunların seri üretimine ya da kamuoyuna açıklanmasına başlanmamıştı. “Eldeki mallar” tüketilmeye çalışılıyordu.
PEKİ, YA HABERCİLİK?
“Peki, habercilik ne olacak?” diye soracak oldum. Açıklama yapmam gerekti. “Bu anlattıklarımızın hepsi teknoloji nereye gidecek, müzik ve eğlence programları nereye gidecek sorusunun yanıtı. Peki, habercilikte nasıl bir değişim olacak? Haber ve yorum ayrımı ne olacak? Neler haber olacak? Yazım tekniği değişecek mi? Habercilik kurallarında değişim yaşanacak mı? Ne düşünüyorsunuz?”
Bir öğrenci haberlerin daha fazla oranda “yorumlu” verileceğini savundu. Herkes kendi dünya algılaması çerçevesinde haberler yazacaktı. Bir öğrenci daha “nesnel” habercilik anlayışının geliştirilebileceğini ifade etti. Bir diğer görüşe göre ise, belki de “kişiye özel” habercilik anlayışı gelişecekti. Örneğin haberler İnternet üzerinden izlenecekse, istenilen konular belirlenecek ve seçenekler arasından haberler karşımıza gelecekti. Aynı müzik beğenilerini algılayıp bize müzik dinleten teknolojiler gibi habercilikte de benzer gelişmeler yaşanabilirdi. Farklı grupların yayın organları daha bariz bir şekilde kendi görüşlerine uygun habercilik anlayışları ile ortaya çıkabilirlerdi. Bunlar arasında seçim yapmak ise tamamen bireylere kalacaktı.
Peki, bireyler “sağlıklı” seçimlerde bulunabilecek düzeye nasıl ulaşacaklardı? Ne’den ne kadar haberdar olacaklar? Hangi bilgiye ihtiyaçları olup hangisine olmadığını nasıl anlayacaklardı? Bilgi bombardımanına daha fazla tutulacakları açıktı ama bu bombardımandan nasıl korunacaklardı? Öte yandan bireylerarası iletişim bütün bunlardan nasıl etkilenecekti? Bunlar yanıt bekleyen sorulardı…
İnternet şüphesiz ucuzlayacak, ancak yine de bir “bedeli” olacaktı. Toplumun farklı ekonomik düzeye sahip grupları arasında bilgiye erişim anlamındaki uçurum daha da derinleşecek, bu derinleşme toplumsal uçurumları derinleştirecekti. Belki her şey İnternet ağı ile birbirine bağlı çoklu ortam araçlarına yüklenecekti ama insanlar arasındaki bağlar daha da zayıflayacaktı.
Özetle, belki gazeteler “genel ilgi” gazeteleri olmaktan çıkıp, “özel ilgi” gazeteleri haline gelecekti. Belki “büyük boy” yerine, küçük boy “tabloid” gazeteler çıkacaktı. Belki “kâğıt” yerine, “plastik” malzeme üzerine basılacaktı. Belki de “haftada bir” yayımlanacaktı. Ancak “haberden çok” belki de “yoruma” ve “ayrıntıya” önem verir hale geleceklerdi. Farklı hedef kitlelere seslenen daha çok sayıda gazete çıkacak, bu da, belki de bir anlamda “farklı bir özgürlük” şeklinde yorumlanabilecekti. Eminim tartışma daha da uzayıp giderdi. Ancak ders saati çoktan dolmuştu. Hava kararmaya başlamış ve gecenin bilinmezliğine bir adım daha yaklaşılmıştı. Eski bir sözü hatırladım: “Yarın ola, hayır ola”…
-----------------------------
YARIN NASIL BİR MEDYA OLACAK?
12.12.2005
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=5513
|