Hani televizyon yapımcılarının kendilerini savunurken sıklıkla kullandıkları bir ifade vardır: “Halk ne istiyorsa, onu yayımlıyoruz”. Hatta en eleştirilen programlar karşısında bile bu savunuyu dile getirirler. “İyi ama halk bu programları izliyor” diye reyting; yani izlenme rakamlarını ortaya koyarlar. Tartışma uzar gider. Kaynayan kazanda ticari televizyoncuların “ucuz maliyet” ve “bol reklâm” isteği pek de su yüzüne çıkmaz.
Halk gerçekten “bu programları” istiyor mu, istemiyor mu tartışmasına girmek niyetinde değilim. Sözü edilen halkın, “en küçük ortak bölen” ile ifadesini de sonra anlatırım. Hatta iletişim bilimi literatüründeki tartışmalara ve belki Chomsky’nin “Yapımcının ilk memnun etmesi gereken, filmi ilk izleyen mali destekçiler ve sponsorlardır. Biz ne istiyorsak onu verdiklerini iddia edenler, bizim, onlar ne veriyorsa onu istememizi sağlamak için her şeyi yaparlar” sözlerine de sonra değinirim. Şimdi asıl üzerinde durmak istediğim halka “istediği halde” verilmeyen televizyon dizileri…
DİZİLER NEREYE GİTTİ?
Bu yıl hem yılbaşını hem de bayramı bir arada yaşadık. İlk hafta televizyon dizilerinin bir önceki haftaki bölümlerinin tekrarları yayınlandı. İkinci hafta ise televizyon ekranlarından hiçbir açıklama duyulmadı ama diziler ortalıkta yoktu. “Halk” dizilerin yayından kaldırılıp kaldırılmadığı konusunda internet sohbet ortamlarında tartışmaya başladı. Kimileri “kazan kaldırdı”. Kimileri “haftalardır yeni bölüm izleyememenin acısını” haykırdı. “Herkes” birbirine “ne oldu bu dizilere” diye sormaya başladı. Ne olmuştu da tüm televizyon kanallarındaki diziler bir anda ortadan kaybolmuştu?
Gönüllerine su serpen açıklama 14 Ocak günkü Sabah gazetesinin Günaydın ilavesinde “iki sütuna on santim” yayımlandı. Yüksel Aytuğ’un Yakından Kumanda köşesinde yayımlanan yazıda “Dizilerim nereye gitti?” sorusuna yanıt verildi.
Aytuğ, kendisine ulaşan “dizikoliklerin” ve/veya “dizi tiryakilerinin” şikâyet mesajlarında “Dizilerimizi istiyoruz. Bunlar bizle dalga mı geçiyor?” dediklerini, “Dizinin yeni bölümü bu hafta yayınlanacak mı, yayınlanmayacak mı” diye papatya falı açtıklarını yazdı.
PANİK YOK!
“Paniğe kapılacak bir durum yok” açıklamasında bulunan Aytuğ, “biraz daha dişinizi sıkın” uyarısı ile bitirdiği yazısında, bu durumun televizyon sektöründeki “mevsimsel dalgalanmanın” bir sonucu olduğunu belirtti. Aytuğ durumu şöyle özetledi: “Her yıl Ocak-Şubat aylarında yaşanan normal bir durum. Reklâm verenler, yeni bütçe oluşturana kadar harcamalarını kısarlar. Diziler de birim maliyetlerini amorti edecek reklâm gelirlerine sahip olamadıkları için, eski bölümlerle ekrana gelirler.”
İnternette yaptığım araştırmaya göre Aytuğ bundan önce de aynı konuya işaret etmiş. 2004 yılında, 5 Şubat günkü “Naftalin kokulu bir bayram” başlıklı yazısında, program ve dizi tekrarlarının bayramı ekran başında geçirenleri canından bezdirdiğini, telefonların susmadığını ve “E-mail box’ının” öfkeli mesajlarla dolup taştığını belirtmiş.
BİRİM MALİYET HESABI
O günkü açıklama da “birim maliyet” hesabına vurgu yapıyor: “Yani yeterli reklâm almadan yayınlanan her program, ticari bir kuruluş olan özel televizyonlar için "boşa atılmış kurşun" anlamına geliyordu. Televizyoncular da çareyi eski programları ekrana sürmekte bulmuştu. Ocak ayı boyunca pek çok diziye verilen aranın nedeni de reklâm bütçelerinin belirlenmemesinden doğan bu "reklâm tıkanıklığı" idi.”
Ancak Aytuğ 2004 yılında yayımlanan yazısını şu soru ve yorumla noktalıyor: “İyi de, işin ticari boyutu ekran başındaki izleyiciyi neden ilgilendirsin? Ekran karşısındaki sıradan vatandaş "birim maliyeti" hesabından anlar mı? Burada reklâm vereni, ajansları, pazarlama şirketlerini ve televizyon yönetimlerini bekleyen çok önemli bir tehlike var. Eğer izleyiciyi bir kez küstürürseniz, geri döndürmeniz güç olur. Ekonomide pazar payını arttırmak kadar "mevcut pazarı korumak" da strateji gerektirir. İzleyiciyi salt "ticari meta" olarak görmek, televizyon programlarının akışını ve içeriğini tamamıyla reklâm sektörünün inisiyatifine terk etmek, uzun dönemde bana pek akılcı bir yatırım gibi görünmüyor. Her gün TV izleyicisiyle "bire bir" yüzleşen biri olarak, benden uyarması...”
Bu uyarı işe yaradı mı, yaramadı mı ya da ne kadar yaradı tam olarak bilemiyorum. Ama görünen bir gerçek var.
Özet olarak Aytuğ’un açıklamaları dikkate alındığında, reklâm verenler tarafından yeni bütçe oluşturulana kadar halkın, ticari televizyon kanallarında istediği dizileri izlemesinin mümkün olmadığı anlaşılıyor. Çünkü halkın istediği dizilerin birim maliyetlerini amorti edecek reklâm gelirini elde etmeleri gerekiyor. Uzun dönemde de durumun artık belki de kanıksandığı ya da alışılır hale gelmeye başladığı ortaya çıkıyor.
HALKIN NE İSTEDİĞİ NE KADAR ÖNEMLİ?
O halde öncelikleri sıralayalım. Halkın ne istediği mi daha önemli, yoksa reklâm verenin bütçesi mi? Sanırım yılbaşındaki uygulama; yani reklâm verenlerin bütçe yapması için “haftalarca” beklenmesi ve bu arada halkın istediği dizilerin yayınlanmaması, halkın oraya buraya şikâyet mesajları atması ve bu soruların ekranlarda yanıtsız kalması, hangisinin daha önemli olduğunu ortaya koymaya yetiyor.
Bu arada aklıma gelen ikinci soru da şu: Hani “olmadı” ama sizce, ticari televizyon kanalları dizi yayımlamama konusunda bir açıklama yapsalar acaba ne söylerlerdi?
İşte bu sorunun yanıtını tam olarak kestiremiyorum. Kestiremiyorum çünkü “birim maliyet” açıklamasının ekrandan dile getirilmesinin ne kadar “uygun” olacağını ve “halkın” bunu ne kadar anlayabileceğini tahmin edemiyorum.
Neyse… Haftalar haftaları kovaladı ve dizilerin “ilgiyle beklenen” ve “merakla izlenen” yeni bölümleri ekrana gelmeye başladı. “Her yılbaşında” olduğu gibi…
Herhalde şu anda sorulsa “halk” da “öfkesini” çoktan unutmuştur.
Darısı gelecek yılın başına…
-------------------------------
Erkan Yüksel
eyuksel@anadolu.edu.tr
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi
Erkan Yüksel
eyuksel@anadolu.edu.tr
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi
25.01.2007