KİMİN “GÜZEL”, KİMİN “ÇİRKİN” OLDUĞUNA MEDYA MI KARAR VERİYOR?

Medyanın etkilerine dönük yaklaşımlar arasında gündem belirleme hipotezi; medyanın, insanların “ne hakkında” ve belki de “ne düşüneceklerini” belirlemede etkili olduğunu ileri sürmektedir. Peki medya, acaba toplumun güzellik anlayışı konusunda nasıl etkilere sahiptir? Kimin ya da neyin “güzel” ya da “çirkin” olduğuna insanları “ikna etmede” ne derece başarılıdır? Örneğin, “sıska” mankenlerin “kötü örnek olmaları” nedeniyle podyuma çıkmaları yasaklanırken, medyadaki “sıfır beden” takıntısına ne denir?


Bu konuyu düşünmemde üç şeyin etkili olduğunu söyleyebilirim. Birincisi yaz başından beri medyada dikkatimi çeken; hatta ana haber bültenlerine de konu olan, bayanların “daha güzel olma sorununa” ilişkin haber ve demeçler. Özellikle magazin programlarında sıklıkla dile getirilen diyet, bakım ve selülit “problemi” konusundaki değinmeler. Hatta bu yaza damgasını vuran “sıfır beden” tartışmaları, güzellik konulu yarışma programları. Zayıflığın yüceltilmesi, selülitli kadınların yuhalanması, kilo ve selülit problemlerine çare olacak akla hayale gelmeyen yöntemler…

“GÜZEL” KİME DENİR?

İkincisi ise bir araştırma… Dördüncü Uluslar arası İletişim Sempozyumu’nda sunulan ve o zamandan beri aklıma takılan bir bildiri. Önder Yönet, Elif İnceoğlu ve Eda Öztürk’ün “Back to Reality: The New Images of Women in Advertising” adlı, reklâmlarda kullanılan kadın imajına ilişkin çalışmaları…
Aslında bu bildirinin doğrudan gündem belirleme yaklaşımıyla bir ilgisi yok. Yani, medyada sunulan kadın imajı ile insanların zihnindeki kadın imajı arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkideki medyanın rolünü sorgulamıyor. Ancak bildiride, reklâmların yarattığı “ideal” dünyadan, bu dünyada sunulan “ideal kadın” imajından ve “ideal güzellik” anlayışından söz ediliyor. Gerçek yaşamdaki kadın görüntüsü ile reklâmlardaki “basmakalıp” kadın görüntüsüne ilişkin güzellik anlayışının sorgulandığı çalışmada, reklâm kampanyalarında yer alan “kadın imajı” konu ediliyor.

İstanbul’da yaşayan 1000 kişi üzerinde uygulanan anket çalışması ile elde edilen veriler, kadınların fiziksel görünümlerinden genel olarak, ortalamanın biraz üzerinde bir şekilde memnun olduklarını ortaya koyuyor.

Toplumda basmakalıp bir güzellik anlayışı olduğuna inananların oranı ise yüzde 79. Ancak bunların yüzde 43’ü bu güzellik anlayışının katı olmadığı görüşünde. Ankete katılanların yüzde 19’u da bu basmakalıp güzellik anlayışı nedeniyle kendilerini güzel hissetmelerinin zor olduğunu ifade ediyor.
Katılımcıların yüzde 63’ü reklamlarda da kendileri gibi gerçek yaşamdan kadınların görünmesini tercih ettiğini ifade ediyor. Ancak reklamlarda görmek istedikleri kadınlara ilişkin fotoğraflar gösterildiğinde alınan yanıtlar, bu yanıt ile çelişiyor. Örneğin, katılımcıların yüzde 42’si kilolu kadın görmek istemediğini ifade ediyor. Tercih edilen fotoğraflar yine basmakalıp güzellik anlayışını yansıtıyor.
Belki kendi güzelliklerini “yeterli” buluyorlar ve kendileri gibi görünenlerin reklamlarda rol almasını istiyorlar ama karşılarına kimi fotoğraflar konulup, “hangisi güzel” denildiğinde yine “basmakalıp güzellik” tanımını arıyorlar.

Yani, medyanın onlara sunduğu ve zihinlerinde yer etmiş olan ve toplumun geneli tarafından kabul edildiğine inandıkları “güzel” tanımını bir “ölçü” olarak kullanıyorlar.

Neyin önemli olduğunu, neyin konuşulması ve neyin düşünülmesi gerektiğini söyleyen medya, belki de neyin “güzel” ve neyin “çirkin” olduğunu da belirliyor. Herkese “ortak” bir “ideal güzellik” tanımı sunuyor ve kendi yücelttiği ölçüler içinde güzeller ve çirkinler yaratıyor. Reklâmcılar ise bu durumu, “reklâmlarda gerçek yaşamdaki kadın görüntüsünün istenmediği” şeklinde yorumluyor. Sanırım medya da bu reklâmcılık anlayışının izinden gidiyor…

“SISKA” MANKENE YASAK

Üçüncü unsur ise son olarak okuduğum, “sıska mankene podyum yasağı” haberi. Yaygın gazetelerimizin birinci sayfasında yer bulan bu habere göre İspanya’da “sıfır beden”, yani çok zayıf mankenlere podyum yasağı geldi. Gerekçe ise, gençlere “kötü örnek” olmaları. Bundan sonra manken seçerken Vücut Kitle İndeksi’ne bakılacak. Boy ve kilo oranına göre yapılan hesaplamada zayıf bulunanlar podyuma çıkamayacak…

Demek ki, bu haberle, “sıfır beden” güzellik anlayışının “kötü” olduğu tescilleniyor. Peki, bu kötü güzellik anlayışı, acaba medyanın “ideal güzellik” tanımından ne zaman çıkacak? İşte bunu merak ediyorum…

Merak ediyorum, çünkü “sıska” mankenlerin podyuma çıkıp çıkmamasından çok daha önemli bir sorun, “sıska” mankenlerin “ideal güzel kadın” tanımı içinde medyada boy göstermeleri ve bu tanıma uymayanların eleştirilmesi.

Toplumun dörtte üçü, “basmakalıp” bir güzellik anlayışına inanıyor. Aynı toplumun beşte biri bu anlayış yüzünden kendisini güzel hissetmediğini belirterek rahatsızlığını ifade ediyor. Her ne kadar medyada kendileri gibi kadınları görmek istediklerini ifade etseler de, zihinlerindeki “ideal güzellik tanımı” iyice içerilere işlemiş durumda ve bunu aşamıyorlar. Medyada sunulan “ideal güzellik” sayesinde pek çok firma, “rahatsız ettiği” ya da “ikna ettiği” insanlara kendi ürünlerini pazarlıyor. Yaratılan “ideal güzel” kadının sağlığı; birkaç yıl sonra hangi ciddi sağlık sorunları ile karşılaşacağı, akla gelmiyor. Belki de en önemli “sağlık” sorunu olarak; özellikle “magazin” programlarında, yalnızca, “selülit problemi” dile getiriliyor.

Bu “ideal” kadın tipine nüfusun kaçta kaçının ne kadar uyduğu önemli bir soru, ancak bu imajın, toplumun ciddi bir bölümünde başta psikolojik etkiler olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığını düşünüyorum.

Öte yandan ideal güzellik uğruna ciddi harcamalar yapıldığını ve bu alanda faaliyet gösteren, başta kozmetik ve spor firmalarının medyadaki reklam pastasında önemli bir paya sahip olduklarını da gözden uzak tutmamak gerekiyor.

Ayrıca medya için bu tür haberlerin reyting ve tiraj getirdiği de bir gerçek. Hatta yalnızca diyet ve fitnes konularında yayım yapan dergiler de raflarda yerini almış durumda.

Ancak bu noktada sorumlu ve kamusal yayıncılık adına, medyada yaratılan “ideal kadın” imajının ve gerçek yaşamdaki kadın görüntüsüne ilişkin medya değerlendirmesinin önemli bir ölçüde gözden geçirilmesinin yararlı olacağı kanaatindeyim.

Çünkü, medyanın ideal bir güzellik imajı sunduğunu, bu imajın insanların zihinlerindeki güzellik tanımını yakından etkilediğini ve kendilerini rahatsız hissetmelerine yol açtığını, bu uğurda paralar harcandığını, ancak yaratılan idealin “sağlıklı” olmadığını ve daha çok “çıkar amaçlı” olduğunu düşünüyorum.



-------------------------------

12.09.2006