Artık gündelik yaşamın vazgeçilmezi haline geldiği söylenebilecek alışkanlıklardan birisi cep telefonu kullanmak. Televizyon programlarında gerçekleştiren oylamalara cep telefonundan gönderilen kısa mesajla katılmak da “gelişmekte olan” moda akımlardan birisi. Peki, bu oylamalar halkın düşüncelerini yansıtmakta ne kadar başarılı? Kamuoyu araştırmaları ile karşılaştırıldığında bu oylamalar hangi farklı niteliklere sahip? Bu oylamaların geçerliliği ve güvenilirliği ne kadar?
İKİ TİP OYLAMA…
Televizyon programlarında genel olarak iki tipte oylama dikkati çekmektedir. Bunlardan ilki herhangi bir konu ya da görüş hakkındaki oylamalar. İkincisi ise bir konudaki adaylara yönelik oylamalar. Oylamaların bir kısmında izleyenler oy sayılarını ekrandan açık bir biçimde takip edebilmektedir. Bir kısmında ise belirli bir sürenin sonunda oylama sonucu ilan edilmektedir. Cep telefonları ile kısa mesaj ya da SMS göndermek suretiyle oylamaya katılanlar bunun karşılığında belirli bir ücret ödemektedir. Bu ücret bir SMS gönderim bedeli ya da daha fazlası da olabilmektedir.
Aslında SMS oylamaları; o programı izleyen, cep telefonu sahibi olan, nasıl SMS göndereceğini bilen ve sonunda belirli bir bedeli ödeyerek duyarlılığını dile getirme isteği duyanların kanaatleri doğrultusunda gönderdikleri SMS sayısını yansıtmaktadır.
Onlar dışında kalan; yani o programı izlemeyenlerin, izleyip duyarlılık göstermeyenlerin, cep telefonuna sahip olmayanların, cep telefonunu olup SMS göndermeyi bilmeyenlerin ya da SMS bedelini fazla ya da pahalı bulanların kanaatleri konusunda herhangi bir fikir vermemektedir.
Dolayısıyla bu oylamaları "kamuoyunun ya da halkın nabzı" şeklinde yorumlamak, “halk bunu istiyor” ya da “halk en çok bunu beğeniyor” şeklinde ifade etmek hiç de anlamlı değildir. Çünkü oy gönderenlerin halkı temsil ettiği iddiası, halkı temsil etmediği iddiasının yanında hiç de güçlü bir iddia değildir. Aynen, “şu anda 70 milyon bizi izliyor” iddiası gibi…
Ayrıca oylama sonucunu "katılan kişi" sayısı olarak sunmak ya da "şu kadar kişi şu görüşü savunuyor" şeklinde yorumlamak da yanlıştır. Çünkü elde edilen rakam SMS oylarının sayısıdır ve kaç kişinin aynı telefon numarasından kaç SMS gönderdiğine ilişkin bir değerlendirmeyi yansıtmamaktadır.
Hatta kimi programlarda toplam SMS sayısı ya da oy sayısı bile ifade edilmeden oyların yüzde kaçının hangi adaya geldiği ifade edilmektedir ki, bu durum oylamayı iyice kapalı kapılar arkasına saklamaktadır. Örneğin toplam oyların yüzde 10’unu elde eden adayın kaç SMS oyu aldığı dahi öğrenilememektedir.
KAMUOYU ARAŞTIRMASI NE DEMEK?
Yöntembilim açısından konuya yaklaşılırsa; kamuoyu araştırmalarının en önemli basamağını örneklem seçimi oluşturmaktadır. Örneklem seçimi, araştırmaya kimlerin katılacağıdır. Eğer elde edilecek veri, evrene genellenecek ise, örneklem seçiminde tesadüfi ya da olasılığa dayalı yöntemler tercih edilir. Tesadüfi örneklem seçme yöntemlerinin temel hareket noktası evrendeki her bir bireyin eşit bir biçimde ve yalnızca bir kez seçilebilme şansına sahip olmasıdır. Bu şekilde örneklem seçiminin yansızlık ya da tarafsızlık içermesi beklenir. Örneklemin evreni temsil yeteneğine bakılır.
Dolayısıyla "halk bunu düşünüyor" şeklinde yorumlanacak bir çalışmanın katılımcıları; o anda herhangi bir yoldan geçen kişiler, gönüllü katılımcılar ya da gönüllü olarak SMS gönderenler olamaz. Aynı şekilde, kim tarafından ne kadar gönderildiği belli olmayan SMS sayısı, “halkın düşüncesi” ile ilişkilendirilemez. Çünkü böyle bir verinin evrenin ne kadarını, ne şekilde temsil ettiği açıklanamaz.
KİMİ TEMSİL EDİYOR?
Araştırma verisinin evrene genellenebilmesindeki en önemli unsur olan “temsil düzeyi”, araştırmanın başında örneklem büyüklüğü belirlenirken tanımlanan sapma ve güven düzeyleri kavramları ile açıklanabilir. “Sapma” kavramı, araştırmacının, evren değeri kestirmede gösterebileceği toleransı ifade eder. “Güven düzeyi” ise belli sapma sınırları içinde, evren değeri temsil edilebilme olasılığıdır.
Pratikte güven düzeyi genellikle yüzde 95-99 aralığında ifade edilir. Bunun anlamı şudur: Elde edilen veri bu seviyede geçerli ve güvenilirdir. Örneğin yüzde 95 güven düzeyine göre A görüşüne katılanların oranı yüzde 20 olarak veriliyor ise bunun anlamı, gerçekte bu görüşe katılanların oranının yüzde 15 ile 25 aralığında bir yerde bulunabileceğidir.
Dolayısıyla bilimsel çalışmalarda elde edilen verilerin ortaya konulmasında yalnızca kaç kişinin hangi görüşü dile getirdiği verisi yeterli değildir. Ayrıca örneklem alma yönteminin, evreni temsil yeteneğinin ve çalışmanın açıklandığı güven düzeyinin de belirtilmesi gereklidir. Çünkü ancak bu şekilde verinin gerçekte hangi anlama geldiği yorumlanabilmektedir. Oysa televizyonlarda gerçekleştirilen SMS oylamalarında temsil düzeyi, sapma ya da güven düzeyi gibi ifadeleri duymak mümkün değildir.
Örneklem büyüklüğü ile ilgili olarak yanlış anlaşılan önemli bir nokta da şudur: “Oylamaya ne kadar çok kişi katılırsa, elde edilen veriye duyulan güven o derece yüksek olur”. Bu düşünce kesinlikle yanlıştır. Çünkü yöntembilimde, ideal örneklem diye bir şey olmadığı gibi katılımcı sayısının çokluğu hiçbir şekilde örneklemin yanılmazlığının garantisi değildir. Önemli olan katılımcıların genellenmek istenen evreni ne derece temsil ettiğidir.
Dolayısıyla büyük örneklem yerine “temsil düzeyi yüksek” örneklem seçmek en doğru yöntemdir. SMS oylamasında da toplam oy veren sayısının fazlalığı ya da bir konudaki oy oranının yüksekliği, kamuoyunun aynı oranda bu görüşü paylaştığının garantisi değildir. Çünkü ortada halkı temsil etmek üzere belirlenmiş bir örneklem bulunmamaktadır.
SMS gönderenlerin halkın herhangi bir kesimini yansıtıp yansıtmadığı sorusu da yanıtsızdır. Çünkü SMS gönderenlerin bireysel niteliklerine ya da demografik özelliklerine ilişkin herhangi bir veri de yoktur. Bunlar kaç yaşındaki kişilerdir? Erkek midir, kadın mıdır? Eğitim düzeyleri nedir? Gelir düzeyleri nedir? Hangi şehirde ikamet etmektedir? Hangi siyasal eğilimdedir? Oylamayı gerçekleştirenlerin elinde bu ve benzeri hiçbir sorunun yanıtı bulunmamaktadır. Dolayısı ile oylamaya katılanların neyi ve kimi temsil ettiği sorusuna kesin bir yanıt verilememektedir.
NOTERİN NE İŞİ VAR?
Kimi programlarda oylamanın noter huzurunda gerçekleştirilmesi ise, bir anlamda izleyenlerin “yansızlık” yönünde iknasına yönelik bir çabadır. Çünkü televizyon programcısına güvenmediği düşünülen izleyenler, belki de noter huzurunda gerçekleştirilen oylama ile oylama sonucunun geçerliğine ve güvenilirliğine ikna edilmeye çalışılmaktadır. Bu sayede belki de oylama sonuçlarının “halkın düşüncesini yansıttığı” görüşü “noter huzurunda” meşruiyet zeminine taşınmak istenmektedir.
Aslında, noter huzurundaki “geçerlilik ve güvenilirlik” sorunu, gönderilen SMS oylarının sayısı ve dağılımı ile ilişkili değildir. Gönderilen oyların halkı temsil edip etmediği ile ilgili değildir ve bunun garantisini ya da onayını noter veremez. Çünkü, noter yalnızca gönderilen SMS’lerin doğru bir şekilde tasnif edilip edilmediğinin güvencesini verebilir.
Öte yandan, gönderilen SMS’lerin tasnifinde bile izleyenlerin güvenini kazanabilmek için noterin şahitliğine ihtiyaç duyan televizyon programının halkın gözünde ne kadar güvenilir ve inanılır bir sonuç açıklayabileceği de ayrıca tartışılabilir.
PROGAPANDA SAVAŞI MI YAPILIYOR?
Kimi televizyon programlarındaki SMS oylamalarında dikkati çeken bir diğer nokta ise oylama sırasında oluşan oy sayısının ya da oranının televizyon ekranlarından yansıtılmasıdır. Bir anlamda bu durum, elde edilen sonucun yansızlığını etkileyici bir unsurdur. Örneğin bir görüşe yönelik bu şekildeki “açık oylama”, görüşün farklı taraflarını savunanları kendi görüşlerini ön plana çıkartmak için daha fazla SMS göndermeye motive edebilmektedir. Kendi görüşünün “yenileceğini” ya da daha az oy alacağını düşünenler daha fazla oy gönderme eğilimine girebilmektedir.
Özellikle herhangi bir konu ya da görüşe yönelik açık oylamanın izleyenler tarafından bir propaganda ya da ikna aracı olarak görülmesi de muhtemeldir. Bu durum da bir propaganda savaşı olarak ortaya çıkabilmektedir.
Örneğin açık oylamanın propaganda teknikleri arasında yer alan “bant vagon” etkisi ile ilişkilendirilmesi mümkündür. Çünkü oylama sonucu ile bir anlamda izleyenlere “çoğunluk bu görüşü savunuyor” denilerek, o görüşün haklılığı ifade edilmeye çalışılmakta ve herkes bu görüş etrafında toplanmaya çağrılmaktadır.
Diğer yandan açık oylamayı, kamuoyu davranışını açıklamada önemli bir kuramsal yaklaşım olan “suskunluk sarmalı” ile ilişkilendirmek de mümkündür. Bu oylama sonucu ile kamuoyundaki hakim görüş ortaya konularak, farklı düşünenlerin suskunluğuna yol açılabilmektedir.
Dolayısıyla kamuoyunun iknasında önemli bir araç olarak ortaya çıkan oylamanın açık bir şekilde yapılması, kimilerinin daha fazla oy gönderme eğilimi içine girmesine neden olabilmektedir. Bu şekilde ortaya çıkan taraflar arasındaki “savaş”, oylamanın yansızlığının ve geçerliliğinin önündeki önemli engellerden bir diğeridir.
ELENECEK OLANA OY ATMAK
İkna konusu ile ilgili ayrıca şu da söylenebilir: Kimi programlarda, bir anlamda izleyenler, adayların performansları ve onlara ilişkin yorumlarda bulunularak yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu durum da yansızlığı etkileyen bir başka unsurdur. Çünkü programları izleyenler, kendi “tuttukları” kişi ya da görüşe yönelik televizyon ekranından edindikleri kanaatler sonrasında oy atıp atmama kararı verebilmektedir. Daha az oy alıp eleneceğini düşünülen adaya daha fazla SMS gönderilmektedir. Hatta böyle durumlarda programın “uzman” konuklarınca pek de beğenilmeyen ya da “kötü” performans sergileyen adayların belki de en fazla oyu alması şaşırtıcı bir durum olarak görülebilmektedir.
Şaşırtıcı bir başka durum da belki de şudur: SMS oylaması sonucu dereceye giren adayların önemli bir bölümü gerçek yaşamda aynı ilgiyi görememektedir. Televizyon programında “halkın takdirini” kazananlar, sahneden inip sokağa çıktıklarında farklı bir halkla yüz yüze gelmektedir. “Türkiye’nin yıldızı” imajı kısa sürede unutulmakta, televizyon seyircilerinin ilgisi yeni bir yöne kayabilmektedir. Bu nedenle bir adaya yönelik SMS gönderme davranışı ile aynı adayın yarışma sonrasında piyasaya çıkan müzik kasetini satın alma davranışı arasında önemli bir farklılık gözlenebilmektedir.
PARALAR KİME GİDİYOR?
Öte yandan bu tür televizyon programlarında daha fazla SMS gönderilmesinin program yapımcılarının daha fazla gelir ya da kar elde etmesi anlamına geldiği de gözden kaçırılmamalıdır. Oylamaların formatı büyük ölçüde daha fazla SMS gönderilmesini kamçılamak yönündedir ve oylama sonrasında hangi sonuç çıkarsa çıksın çoğunlukla gelir elde eden iki taraf vardır: Telefon şirketi ve oylamayı gerçekleştiren televizyon kanalı.
Aslında bu durum halkın ya da kamunun ne kadar düşünüldüğünün bir göstergesi olarak yorumlanabilmekte ve bu tartışma, bu noktadan hareketle ideolojik boyutta taşınabilmektedir. Çünkü sonuç olarak, “halkın” parası oylama bahanesiyle birilerinin gelir hanesine yazılmaktadır. Halk bu tür programlarla, masallarla ya da oyuncaklarla belki de susturulmakta, uyutulmakta ya da gerçeklerden uzaklaştırılmaktadır. Ülkenin en önemli sorunu elbette SMS oylamasında sorulan soru değildir ve bu oylamanın sonucu büyük ölçüde halkın herhangi bir sorunun çözümünde kayda değer bir işe yaramayacaktır. Bu tür programlarla avutulan halk da istenildiği gibi yönetilebilecektir.
Sonuç olarak belki ileride daha farklı formatlarda uygulanabilir ama günümüz televizyon programlarında yapılan SMS oylamaları, büyük ölçüde, “kimliği bilinmeyen bir grubun görüşü” şeklinde yorumlanabilir. Bunun dışında, SMS oylarının sayısını kamuoyunun ya da halkın görüşü şeklinde yorumlamak ise daha çok propaganda ya da ikna kuramları ile açıklanabilir. O nedenle SMS oylamalarını “kamuoyu araştırmaları” gibi ciddiye almamak ve çoğunlukla eğlence ya da oyun aracı olarak görmek en doğru yaklaşım olacaktır.
-------------------------------
|