Ajans haberciliğinin en büyük sıkıntılarından biri,
ajanslardan geçilen haber, fotoğraf ve görüntülerin yayın organları tarafından
“mahreçsiz” yani “çıkış yeri”, başka bir deyişle “kaynağı” gösterilmeden
kullanılmasıdır.
Kimi yayın organları ajanslarla
yaptıkları abonelik sözleşmelerinde aksi yazmasına rağmen, ajanslardan
aldıkları eserleri, diledikleri gibi kullanmakta, hiçbir şekilde ajansın ya da
ajans çalışanının adını belirtmeye yanaşmamakta, tenezzül etmemektedir.
Ajanslar ile yayın organları arasında imzalanan
sözleşmelerde genellikle ajans kaynaklı eserlerin yayınlanması durumunda
ajansın adı ile birlikte eseri yazan ya da görüntüleyen muhabirlerin de
adlarının da ifade edilmesi şartı aranır. Ancak bu duruma ya dikkat edilmez,
yani önemsenmez ya da belirli amaçlar nedeniyle bilinçli olarak uyulmaz.
SORUNUN ÜÇ BOYUTU…
Bu sorunun üç temel boyutu vardır: Yayın organı boyutu,
ajans boyutu ve okuyucu/izleyici boyutu…
Yayın organı açısından durum şöyle ifade edilebilir: Yayın
organları genellikle, önemli ölçüde başka kaynaklardan toplanmış haberlerle
yayınlandıkları izlenimi vermek istemezler. Haber, fotoğraf ve görüntülerin
“kendi eserleri” olduğu izlenimi yaratmaya çalışırlar. Bu nedenle de mahreç
kullanmaktan kaçınırlar.
Aksi halde, yeterince özel haber ya da görüntüye sahip
olmayan yayın organları, ajans imzasıyla dolu yayınlar yapmak zorunda kalırlar.
Örneğin bir gazetenin neredeyse tüm haberlerinde ajans
imzasını görmek okuyucu açısından pek de hoş olmayan bir algı ortaya çıkarır.
Bu da o gazetenin “özel” ya da “diğerlerinden farklı” ya da “satın almaya
değer” gibi niteliklerini erozyona uğratır.
Bu nedenle, özel haberin olmadığı yerde yayın organını özel
kılabilmek için bulunan ilk çare, ajans mahreçlerini ortadan kaldırmak ya da
gizlemektir.
Ajanslar açısından ise sıkıntılı bir durum söz konusudur.
Çünkü her ne kadar abonelik sözleşmelerinde mahreç kullanılması şartı ifade
edilmiş olsa da, mahreç kullanılmaması durumunda uygulanacak yaptırımın
uygulanabilirliği sıkıntılıdır. Ajanslar genellikle gelir kaynağı olan
abonelerini “mahreç kullanmadı” diye kaybetmeyi göze alamazlar. Ajans aboneleri
açısından ise belki de hiçbir ajans “vazgeçilmez” değildir.
Bu nedenle de mahreç kullanılmamasına ajanslar tarafından
bir anlamda göz yumulur. Çünkü ajansların elinde; yayın organlarının “para”
kartına karşı kullanabileceği, “kayda değer” bir kart yoktur.
Dolayısıyla sorunu, aboneliği kaybetme riski olmadan
“bugünkü koşullarda” çözmek mümkün gibi görünmemektedir.
“MAHRECİ ÖĞRENME HAKKI”
Öte yandan haber ya da görüntünün mahrecinin ifade edilmesi
okuyucu, dinleyici ya da seyirci açısından da talep edilmesi gereken bir
haktır. Çünkü “haber almak” nasıl bir haksa, bu haberi “doğru ve eksiksiz
bilgiyle” almak da aynı ölçüde önemlidir. Belki de ancak bu hakkın talep
edilmesi, haber ajanslarının elini biraz daha güçlendirebilecektir.
Habercilik mesleğinde “doğruluk” ve “gerçeklik” arayan
kamuoyu, o haber ya da görüntünün kaynağının da “dürüst” ve “güvenilir” bir
şekilde “açıkça” ifade edilmesinden ancak memnuniyet duyar.
Doğru, geçerli ve eksiksiz bilgi edinme hakkı, haber ya da
görüntülerin kaynaklarını da öğrenmeyi içerir. Böylece kamuoyu, o yayın
organının ne kadar “özel” haber ya da görüntü ile yayınlandığını anlayabilme
hakkına da sahip olur.
Dolayısıyla “masa başı” yayıncılık ile “özel” yayıncılık
uygulamaları birbirinden ayrılır. Hangi yayın organlarının ne kadar özel ya da
özgün habercilik anlayışlarına sahip oldukları, hangilerinin “kopyala-yapıştır”
ya da “kolaycılık” anlayışları ile yayınlandıkları ortaya çıkar.
İNTİHAL Mİ?
Konunun acaba başka boyutu da var mı diye düşünülebilir?
Örneğin meslek örgütleri bu konuda bir şeyler yapabilir mi? Çünkü meslek etiği
anlamında da mahreç kullanılmaması önemli bir sorundur.
Örneğin mahreç kullanmamayı, akademik hayatta “intihal”
suçuyla ilişkilendirmek mümkündür. Nasıl bilimsel eserlerde bir başkasına ait
düşünce ya da ifadelerin mutlaka kaynağının gösterilmemesi “intihal”; yani
“akademik hırsızlık” suçu sayılmışsa, habercilikte de herhangi bir yerden
yapılan alıntının kaynağının gösterilmesi en başta etik bir anlayışın
gereğidir.
Akademik anlamda intihal, herhangi bir yazıyı aynen
kopyalamak ya da değiştirerek çalmak ya da herhangi bir yazıdaki düşünceyi
çalmak şeklinde tanımlanmaktadır. “İntihal nedir biliyor musunuz?” başlıklı
yazıda bu konuya değinmiştim…
Bu bağlamda değerlendirildiğinde, haber ajanslarından gelen
haberlerin aynen yayınlanması, yazının cümlelerinin değiştirilerek yeniden
yazılması ya da yazıya bir şeyler eklenerek ya da kimi cümleler çıkarılıp
özetlenerek yayınlanması intihal suçunun işlenmesi anlamına gelebilmektedir.
Aynı şekilde fotoğraf ya da görüntülerin bir şekilde
orijinal haliyle ya da kadrajlanarak ya da başka fotoğraflarla birleştirilerek
bir şekilde kullanılması da aynı suçun farklı biçimleri olarak
yorumlanabilmektedir.
Habercilik mesleğinde yalnızca haber ajanslarından gelen
haberlerin kaynağının gösterilmesi anlamında değil, başka yerlerde yayınlanmış
olan eserlerin de bir şekilde kopyalanması, ifadelerin değiştirilerek yazılması
ya da konunu ya da fikrin çalınması anlamında da “kaynak göstermeme” sorunu
yaşanmaktadır. Bu konuyu ise gelecek yazıda ele alacağım.
---