Sanırım, Eskişehir'de en çok "çöp" ve "çamur" haberi yapmış olan muhabirlerden birisi de benim. Hele şükür ki, artık çöp haberleri yapılmıyor. Çamur haberlerine de rastlanmıyor. Ancak sağnak yağmurlarda tıkanan logarlar, göle dönen caddeler yine ekranlarda ve gazete sayfalarında yer buluyor. Değişmeyen haber başlıklarından bir diğeri de tren geçitlerindeki manzara.
Sokak aralarında neler olup bittiği de pek kimsenin dikkatini çekmiyor. O yıllarda muhabirlik yaparken, Eskişehir'in hangi caddesinde hangi çalışma yapılıyor, hangi mahallesini su basıyor, hangi mahallesinde yoldan toz kalkıyor, haberimiz oluyordu. Yerel gazeteciliğin de bu olduğunu düşünüyorduk. Haksız da değildik hani. İnancımıza göre yerel habercilik, yerel heyecanları yakalamak, onlarla kızmak, onlarla ağlamak, onlarla sevinmek demekti…
BAK ŞU HALE…
Hafta sonu, oturduğum apartmanın yakınlarında, dört yol kavşağının tam ortasının kazılmış olduğunu gördüm. Niye kazılmış, kim kazmış falan diye düşünmeden otomobilin direksiyonunu kırmak zorunda kaldım. Uygun bir yere park ettikten sonra derme çatma kazı alanına bakıp, kızıp durdum…
Çukurun üzerinde tepinen çocuklar, bu çukuru kazıp gidenlerin bıraktıkları bantları yere indirmiş, yere çaktıkları ağaç parçalarını dağıtmışlardı. Acaba karanlık çöktükten sonra bu çukur kaç kişiyi avlayacak diye aklımdan geçirip dururken, birkaç da fotoğraf çektim.
Hafta sonu olduğu için gelip de çukurla ilgilenen olmadı. Pazartesi sabah benden önce birileri gelip, yere yıkılmış olan kazıkları düzeltmiş ve çukurun etrafını kaplayan kırmızı beyaz renkli bandı yeniden çekmişti. Ancak çukur olduğu gibi duruyordu ve yine yolun herhangi bir başka yerinde herhangi bir başka işaret bulunmuyordu. Avrupa Birliği'nin herhangi bir ülkesinde böyle bir çukur başıboş bırakılsa acaba ne olurdu, buraya kazara birisi düşse, birisinin otomobili hasar görse, Allah göstermesin, yangın olsa, hasta olsa, itfaiye ya da ambulans yol bulamasa, dolaşmak zorunda kalsa, hiçbir önlem ya da uyarı işareti bulunmadığı için ya da yarım yamalak yapılan derme çatma "tedbiri", herhangi bir mahkeme "dikkatsizlik ve tedbirsizlik" kapsamında değerlendirir miydi, değerlendirmez miydi? Aklımdan geçirdim… Keşke bir de Avrupa ülkelerinden birinde yapılan yol kazı çalışmalarından bir örnek fotoğraf yanımda olsa da, bu ilkelliğin yanına koysam diye içimden geçirdim. O zaman kimin, neyi "abarttığı" daha iyi anlaşılırdı…
KÜÇÜK ŞEYLER…
Yanımdakilere anlattım bunları. "Haklısın" dediler. Ancak "bu küçük şeylere" fazla da kafayı takmamayı önerdiler. Daha "önemli" meseleler vardı… Ne yapayım. Yerel muhabirlik damarım tuttu yine.
Küçük şeyler hep mide bulandırır, diye düşündüm. Küçük şeyler, ancak farkı yaratır. Bu küçük şeyler kenti kent yapar. Bir mıh, bir nal, bir nal, bir at, bir at bir asker, bir asker, bir savaş, bir savaş, bir ülkeyi kurtarmaz mı kimi zaman?
Evet bu kavşak, önemli hiçbir şahsiyetin ya da önemli hiçbir aracın belki gelip geçmeyeceği bir sokakta. Kumlubel sokak ile Yenilik sokak'ın tam kesiştiği yerde. Bu kimin kazdığı belli olmayan kazının haber olabilmesi için ya burada bir çocuğun ya da yaşlı kişinin yaralanması, bir aracın devrilmesi ve hasar görmesi, bir itfaiye ya da ambulansın buraya takılması ya da önemli bir şahsiyetin başına bir şey gelmesi gerekir. Aksi halde, küçük bir şeydir. Değersizdir, haber yapılmasının anlamı yoktur. Bugün her şehirde bunun gibi onlarca manzara görmek mümkündür. O halde niye haber yapılsın ki?
PEKİ YA UYGARLIK...
Evet, çoğunun da söylediği gibi olup bitenler küçük şeylerdir. Önemsiz şeylerdir. Ancak bir kültürü ve bir uygarlığı ya da ilkelliği apaçık ortaya koymamakta mıdır? Uygar bir kentte yaşayan bir yabancı, bu manzara karşısında ne düşünür?
Eğer, bu şehir bizimse, biz de yerel habercilik yapıyorsak ve bu mahallenin insanı bu kazıdan bir şekilde rahatsız oluyorsa, tedirginlik yaşıyorsa, ben de yerel muhabir olarak bu haberi yapmalı ve bu işi yarım bırakanlardan ya da öylece bırakanlardan hesap sorulduğunu bir şekilde anlatmalıyım.
Mahallesinde su borusu patlayanın, sokağı birileri tarafından gelinip kazılanın, inşaata tuğla indiriyoruz diye yolu trafiğe kapatanların, inşaat yaparken binanın etrafını korumaya almayanların, kaldırımları tezgahları ile işgal edenlerin, duraklar dışında yolcu alan dolmuşların, yolcu seçen taksicilerin, park etme yasağını dinlemeyen otomobillerin, Pazar günü düğün konvoyu yapıp gürültüleri ile ortalığı birbirine katanların ve bilimum kamu malını istediği gibi kullananların, kimseye karşı sorumluluk hissetmeyenlerin haber olduğu ortamlardır yerel yayınlar…
İnanıyorum ki, öyle de olmalıdır. Öyle olduğu sürece de yaşayacaktır.
------------------------
HER ÇUKURU YAZMAKTIR YEREL HABERCİLİK
31.05.2005
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=4605
Aynı yaza: Sakarya, 5 Haziran 2005 Pazar, s.7