Acaba size milletvekillerimizin
adını sorsak, kaçını sıralayabilirsiniz? Eskişehir valisi kimdir, diye sorsak
ne yanıt verirsiniz? Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen nasıl birisidir,
diye sorsak ne söylersiniz? Peki ya, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ya da Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer’i anlatmanızı istesek, onları nasıl tanırsınız?
Sizce hangisi daha iyi bir insan,
hangisi daha kötü, hangisi anlayışlı, hangisi anlayışsız, hangisi dost canlısı,
hangisi ukala, hangisi çalışkan, hangisi tembel, hangisi dürüst, hangisi
sahtekar, hangisi vefalı, hangisi dolandırıcı, hangisi daha demokrat, hangisi
“ben bilirim”ci?
Bir de bu yanıtlardan sonra şu
soruları sorsak: Acaba Eskişehir milletvekillerinin kaçı ile yüz yüze
tanışabilme fırsatı bulabildiniz? Vali ile kaç kez karşılaştınız? Büyükerşen’i
kaç kez gördünüz? Erdoğan ile birlikte neler yaptınız? Sezer ile birlikte kaç
kez yemek yediniz?
Eminim bir çoğunuz benim gibi bu
soruların bir çoğuna olumlu yanıt veremeyeceksiniz. Ancak yine de bu yakından
tanımadığınız kişiler hakkında, “Onları nasıl bilirsiniz?” diye sorduğumuzda,
sanki “40 yıllık kapı komşunuzmuşçasına” yanıt vermekte zorlanmadınız…
Peki, kapı komşunuzu anlatırken
zorlanabildiğiniz halde, nasıl oluyor da hayatınızda hiç karşılaşmadığınız ya
da birkaç kez uzaktan gördüğünüz ya da birkaç kez el sıkışabilme şansını
yakalayabildiğiniz kişiler hakkında “yeterli bilgiye sahip olduğunuza” inanıyor
ya da “kendinizden bu kadar emin şekilde” konuşabiliyorsunuz?
MEDYA ARACILIĞIYLA ELBETTE…
Baş köşe konuğumuz, ailemizin belki
de “vazgeçilmez” üyesi televizyon ve onun “oyun arkadaşları” gazete, dergi,
radyo ve internet gibi kitlesel iletişime olanak veren iletişim ortamları
sayesinde…
Medya bizi kurgusal ya da yapay bir
dünya ile tanıştırıyor. Tanıştırmakla kalmıyor, bu dünyada bize “yapay
deneyimler” kazandırıyor. Medyanın sunduğu her şey gerçekten daha gerçek hale
geliyor ve gerçeğin yerine konumlanıyor. Medyada sunulan her şey normal hayatın
bir parçası gibi algılanıyor. Medya, belki nasıl düşüneceğimize değil ama ne
hakkında konuşacağımıza ve nasıl konuşacağımıza karar vermekte oldukça başarılı
gözüküyor.
Eskişehirli seçmenlere genel
seçimler öncesinde siyasi parti liderlerini “Nasıl tanırsınız?” diye soruyoruz,
seçmenler gazetelerde yazılan tanımlamalarla, aynı sözcüklerle yanıt veriyor.
Sistematik rassal örneklemle seçilmiş yaklaşık 400 Eskişehirli seçmenin Tayyip
Erdoğan, Deniz Baykal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Devlet Bahçeli hakkındaki
görüşleri, gazetelerde yazan, bu kişiler hakkındaki görüşlerle anlamlı ilişki
içerisinde çıkıyor.
Size tekrar soralım. “Biri Bizi
Gözetliyor”, “Ünlüler Çiftliği” ya da “Gelinim Olur musun?” gibi son zamanların
en gözde kurgusal dünyalarının oyuncuları hakkında neler düşünüyorsunuz? Peki
ya medyanın yeni “haber aktörleri”, öğrenci servisi şirketi sahibi 33 yaşındaki
Murat Kılınç ve onun tarafından kaçırılan ve 18 gün sonra Çanakkale’de polis
operasyonuyla kurtarılan üniversite öğrencisi 17 yaşındaki Zeynep Sağıroğlu
hakkında artık bilmediniz ne kaldı?
Son olarak da şunları soralım: Onları
tanıdığınız kadar kapı komşunuzu tanıyor musunuz? Dedikoducu komşunuzun
anlattıkları ile medyanın anlattıkları arasında herhangi bir ilişki kurabiliyor
musunuz? Bu konular hakkında konuşurken, acaba hangi konuları konuşmaktan
alıkonulmuş oluyorsunuz? Peki ya medyayı nasıl tanıyorsunuz?