Gazetenin sağcısı, solcusu olur mu? Peki ya milliyetçisi, muhafazakârı, liberali, dincisi, tarikatçısı, ateisti, laik olanı, olmayanı var mıdır? Hangi gazete, hangi sınıfta yer alır? Gazeteler nasıl sınıflandırılabilir? Bildiğiniz kaç gazete “ben şu sınıftayım” diye logosunun altına yazar ya da başyazısında bunu kamuoyuna duyurur? Türk basını üzerine siyasal değerlendirmeye dayalı yazı yazacak ya da araştırma yapacakların önce bu sorulara yanıt vermesi gerekir. Peki, bu sorulara nasıl yanıt verilebilir?
------------------------------
SİYASAL YELPAZENİN FARKLI RENKLERİ
Türk basınına yönelik araştırmada bulunacakların ya da inceleme yazacak olanların ilk karşılaştıkları sorunlardan birisi gazetelerin belirli bir sistematikle sınıflandırılmasıdır. Bunun için araştırma ya da inceleme sorusu ile de ilişkili olarak gazetelerin belirli bir uzmanlık alanına seslenip seslenmedikleri, satış ve abone rakamları, sayfa sayısı da ya yüzölçümleri, dağıtıldıkları ya da satıldıkları coğrafya, sahiplik yapısı ya da okur profili gibi nitelikleri üzerinde durulur. Kimi çalışmalarda gazeteleri “ideolojik görüşlerine göre” sınıflandırmak gerekir. Bu da karşımıza “gazetenin ideolojisi olur mu, olmaz mı” sorusunu çıkarır.
Kanımca, bütün gazeteler için belirli bir ideolojik görüşe ait olma durumundan söz etmek pek de doğru bir ifade tarzı değildir. Çünkü günümüzde pek çok gazetede farklı siyasi görüşlere sahip yazarlar yazmakta, bu yazarlar göreceli olarak kısa sürelerde farklı gazetelere transfer olmakta, gazetelerin sahipleri değişmekte, muhabir ve editör kadrolarında sürekli bir değişim yaşanmaktadır. Bütün bunlar da gazete içeriklerine yansımaktadır.
Aynı şekilde gazetelerin okurları arasında da farklı dünya görüşüne sahip kişiler dikkati çekmektedir. Ayrıca sizin “milliyetçi” ya da “muhafazakâr” diye niteleyebileceğiniz bir gazetenin sürekli okuru, kendisini “sosyal demokrat” olarak tanımlayabilmektedir. Sizin “liberal” diyebileceğiniz bir gazetenin yönetim kadrosu, kendilerinin bu sınıftan çok başka sınıflara ait olabileceğini ileri sürebilmektedir.
Bu bağlamda, “Türk basınında ideolojisizlik” meselesi de ayrı ve uzun bir tartışma konusu olmakla birlikte, -illa ki- gazeteleri “dünya görüşlerine” ya da “siyasal yelpazenin farklı renklerine” göre sınıflandırmak gerekiyorsa, araştırmada bulunacak olanlara bu yazımda genel olarak iki ayrı yöntemi tavsiye edeceğim.
GAZETE İÇERİKLERİ…
Bunlardan ilki, gazetelere içerik analizi uygulamaktır. Bunun için varsayılan ideolojik görüşlere ilişkin kategoriler oluşturmak ve bu kategoriler bağlamında gazete içeriklerini değerlendirmek gereklidir. Örneğin “dinci” ya da “İslamcı” gazeteler gibi bir kategori tanımlanıyorsa bu ifadenin ne anlama geldiğini açıklayan alt başlıklara ihtiyaç duyulacaktır. Bunlar arasında gazetelerin dini içerikte sayfalar hazırlayıp hazırlamadıkları, bunların boyutları, ekler verip vermedikleri, dini anlamlar içeren başlıklar kullanıp kullanmadıkları, kilit anlamda görülen kimi sözcükleri tekrarlama oranları, dini konuları ele alan yazarlara ne ölçüde yer verdikleri, hangi promosyonlarda bulundukları gibi alt kategoriler oluşturulabilir. “Sağcı” ya da “solcu” gazeteler ya da “milliyetçi” ya da “liberal” gazeteler bağlamında da alt başlıklarla tanımlanacak kategorilere, hangi gazetelerin ne ölçüde uyduğu belirlenerek gazeteler sınıflandırılabilir.
Hemen yeri gelmişken ifade etmekte de yarar var ki, herhangi bir kategori tanımına sizin uygun gördüğünüz bir gazetenin yönetim kadrosu, bu tanıma itiraz edebilecek ya da hoşlanmayabilecektir. Bu nedenle oluşturulan alt kategorilere ve bunların tam karşılıklarının var olup olmadığına özenle dikkat etmek gerekecektir. Bu ilk zorluğun dışında, içerik analizi uygulamasının genellikle araştırmacılarca zor bulunan başka yönleri de mevcuttur. Örneğin bu alt kategoriler nasıl oluşturulacak? Bu alt kategoriler söz konusu ideolojiyi tanımlamakta yeterli olacak mı, olmayacak mı? Bu alt kategorilere hangi oranda uyan gazeteler, bu ideoloji ile birlikte tanımlanacak? Hangi gazeteden ne kadar gazete taranacak? Hangi sayfalar taranacak? Bu kadar gazete nasıl taranacak? Bir kategoriye ait yargı, başka birisi tarafından kabul edilmezse ne olacak? Dolayısıyla en az kaç kişi bu kategorileri tekrar kodlayacak? Kodlayıcılar arası geçerlilik-güvenilirlik oranı ne olacak? Bu sorulara yanıt vermek gerekecektir. Ancak zorluklarına karşın içerik analizi uygulaması, elbette anket uygulamasına göre “masa başı” bir iştir ve çoğunlukla “kütüphane kurtlarınca” daha kısa sürede “halledilebilir”.
ANKETTE NE SORULACAK?
İkinci yöntem ise gazeteleri okur profilleri çerçevesinde anket uygulaması gerçekleştirerek tanımlamaktır. Bir gazeteyi satın alan kişilerin elbette belirli bir dünya görüşü vardır. Gazete okurlarına “dünya görüşlerinin ne olduğu” ve “hangi gazeteyi okudukları” sorularak, hangi gazeteyi hangi dünya görüşüne sahip okurların “daha çok tercih ettiği” yolunda bir bilgiye erişilebilir.
Gazete okurluğu üzerine yapılan araştırmaların, sanıyorum birçoğu, ülkemizde kamuoyu ile paylaşılmamakta, paylaşılanlar da, pek dikkati çekmemektedir. Bu araştırmalar arasında, her birinde ankete katılanlara farklı tipte soru sorulsa da genel olarak ideolojik tanımlama için şu soru kalıbı tercih edilmektedir: “Sizce Türkiye’nin sorunlarını hangi siyasal eğilimdeki parti çözebilir?” Bu soru ile ankete katılan kişinin hangi dünya görüşüne daha yakın olduğu anlaşılmaya çalışılmaktadır.
Burada bu soru kalıbıyla “elde edilen” ve “elde edilmek istenen” yanıtların uyumlu olup olmadığı tartışması bir yana, katılımcıya genel olarak şu yanıt seçenekleri sunulmaktadır: Sosyalist, sosyal demokrat, liberal, muhafazakâr, milliyetçi, İslamcı, Atatürkçü, merkez sağ, merkez sol, fikrim yok, hiç biri ya da diğer.
Bu seçenekler azaltılabileceği ya da artırılabileceği gibi farklı biçimlerde de ifade edilebilmektedir. Hangi yanıtın ne anlama geldiği ve gelmediği, yanıt verenin zihnindeki anlamının ne olup olmadığı da ayrıca irdelenebilir. Burada, aynen içerik analizi uygulamasına konu edilen alt kategoriler gibi ankete katılanların da, soruların altında sıralanan seçeneklerden birini işaretlemesi beklenmekte, eğer bunlardan birinin çözüm olmayacağı düşünülüyorsa, çözüm olabilecek görüşün açık bir ifadeyle yazılması istenmektedir.
Kimi zaman da bu soru ile de ilişkilendirilebilecek şekilde ankete katılanlara “son siyasal seçimde hangi partiye oy verdikleri”, “kendilerini hangi siyasal partiye oy verme eğiliminde hissettikleri” ya da “kendilerini hangi siyasal görüşe yakın hissettikleri” gibi sorular sorulabilmektedir.
Anket çalışmasında, hangi görüşe sahip ya da hangi partiye oy veren kişilerin, hangi gazete ya da gazeteleri okumayı tercih ettiklerini belirlemek üzere “ideolojik tanımlama” sorusunun ardından ikinci bir soruya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu da, hangi gazeteyi okuduklarıdır.
Okunan, satın alınan ya da tercih edilen gazetenin belirlenebilmesi amacıyla anket çalışmalarında farklı biçimlerde sorular yöneltilebilmektedir. Örneğin, “Dün günlük yayımlanan gazetelerden birisini okunuz mu?” sorusunun ardından, “Hangi gazete ya da gazeteleri okudunuz?” gibi sorular sorulabildiği gibi “Genellikle hangi gazeteleri okumayı tercih ediyorsunuz? İlk üç gazeteyi işaretleyebilir misiniz?” şeklinde de sorular yöneltilebilmektedir.
Elbette ankete katılanların demografik özellikleri, gazetenin hangi sayfalarını ya da hangi yazarlarını okudukları, neden okudukları, ne zaman ve nerede okudukları gibi oldukça “değerli” bulunabilecek soruların yanıtları da alınabilmekte ve bütün bunlar birbiri ile ilişkilendirilebilmektedir. Dolayısıyla uzun ve yoğun emek gerektiren anket çalışmasıyla elde edilebilecek bilgi miktarı, bu emeğin karşılığını da verecek nitelikte olmaktadır.
YANITLAR SİZİ ŞAŞIRTABİLİR
Bu noktada daha önce yapılmış çalışmalardan hareketle altını önemle çizmek istediğim konulardan birisi, elde edilecek bulguların genel olarak sizi şaşırtmasa da ayrıntıda şaşırtması olasılığını gözden uzak tutmamanızdır. Örneğin, Cumhuriyet gazetesi okurlarının yarıdan fazlası kendisini “sosyal demokrat” diye tanımlarken, az bir kısmının kendisini “milliyetçi” ya da “muhafazakâr” şeklinde tanımlaması “gazetenin ideolojik olarak sosyal demokrat okurlara yakınlığı” şeklinde yorumlanabilir. Ancak bu “gazetenin yalnızca sosyal demokratlarca okunduğu” anlamına gelmez. Hürriyet, Milliyet ve Sabah gazetesi okurlarının büyük bölümü kendilerini “merkez sağ” görüşe sahip kişiler olarak tanımlayabilir. Ancak daha küçük dilimlerde farklılıklar dikkati çekebilecektir.
Araştırma yaparken karşılaşılabilecek en önemli sorunlardan birisi de evren ve örneklem tanımları olacaktır. Hürriyet gazetesinin okur profilinden söz ederken, İstanbul’daki, Eskişehir’deki ya da Hakkâri’deki okur profillerinin birbirinden farklı yapıda olabileceği de unutulmamalı, alınan örneklemin genellenecek evreni temsil yeteneği ayrıca açıklanmalıdır. Dolayısıyla Eskişehir’de “yeterli” sayıda kişi üzerinde anket yaparak bunu,“Türkiye’de Hürriyet gazetesi okurlarının profili şeklinde sunmak” tartışma yaratabilecektir. Bir başka sorun olarak; örneğin Eskişehir ölçeğinde örneklem almaya çalışıldığında, şehir nüfusuna ilişkin birden çok veri ile karşılaşılacaktır. Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre “tüm köy ve kasabaları ile Eskişehir nüfusu” dışında, “ilçeler dışındaki nüfus”, “şehir merkezi nüfusu” gibi farklı rakamlar kafa karıştırabilecektir. Buradan cinsiyete ve yaşa göre kotalar oluşturulabilecek, belki de gelir gruplarına göre ayrı bir değerlendirmeye gidilmek istenebilecektir. Bunun için de arsa değerleri üzerinden ayrı verilere ihtiyaç duyulabilecektir. Şehir merkezinde bile anket yapılması düşünülse, hangi mahalle ve sokakların taranacağı ayrı bir soru olarak karşınıza çıkacaktır. Hangi kapının çalınacağı dahi alınacak sonuçları etkileyebilecektir. Sonra, “kaç kişiye sorulacağı” da önemlidir. Genellikle akademik çalışmalarda yansız seçimle belirlenen 400 kişilik bir örneklemden elde edilen sonuçların, temsil ettiği evreni yüzde 95 oranında, eş deyişle artı-eksi yüzde 5’lik bir sapma değeri ile açıklayabileceği öngörülmektedir.
DAHA KOLAYI DA VAR!
Sonuç olarak anket çalışmasının da “sanıldığı kadar” kolay olmadığını ifade etmekte yarar vardır. Bu bağlamda bir de profesyonel olarak “gazete okurluğu” üzerine araştırmalarda bulunan ve ücreti karşılığında bunlardan yararlanılmasına olanak sağlayan kimi kurumların varlığından da söz etmek gereklidir. Yine bundan önce yapılmış; kamuoyuna duyurulmuş, bir kitap olarak yayımlanmış ya da tez olarak hazırlanmış çalışmaları da bularak bunlardan da yararlanılabilir. Zaten, “literatür taraması” denilen şey de bunun için yapılmaktadır. Ancak daha önceden yapılmış başka bir araştırmanın bulgularını temel almak, yapılacak çalışmayı da bu verilere “endekslemek” anlamına gelecektir.
Şimdi gazetenin sağcısı, solcusu olur mu? Olursa nasıl olur? Sanırım belirli hatlarıyla anlaşılmıştır. Sonuç olarak bugüne dek hem içerik analizi yöntemiyle hem de kamuoyu araştırması yöntemiyle Türk basınına yönelik “siyasal eğilim” anlamında çeşitli biçimlerde sınıflandırmalarda bulunulmuştur. Bu çalışmaların geçerlilik ve güvenilirlikleri ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, bu türde çalışmalara “hiç” dayanmadan herhangi bir gazete için belirli bir tanımlamada bulunmak ise “kişisel kanaat açıklaması” ya da “dayanaksız genelleme” olarak nitelenebilecektir. Dolayısıyla, sanırım en doğru ifade şekli, “falan araştırmaya göre, falan siyasal görüşteki içeriğe daha çok yer veren” ya da “falan siyasal görüşteki kişilerce daha çok tercih edilen ya da okunun gazete” biçiminde olacaktır.
------------------------------
GAZETENİN SAĞCISI, SOLCUSU…
02.01.2006
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=5587
|