İYİ HABER VAR MIDIR, VARSA NASIL YAZILIR?

Aslında duyduğumda çok etkilendiğim bir sözle başlamam gerekiyor konuya. Hatırladığım kadarıyla Sheakespere diyor ki, “Hiçbir şey iyi ya da kötü değildir. Biz düşüncelerimizle onları iyi ya da kötü yaparız”. Peki, iyi haber var mıdır? Varsa nasıl yazılır? Bu yazıda, habercilik mesleğine ya da haber yazmaya yeni başlayanlar için “iyi haber” konusuna değinmek istiyorum.

İYİ “HAVA” NASIL OLUR?
Bu hafta, fakültemizde sınav haftası ve lapa lapa kar yağıyor dışarıda. Gazetecilik bölümü öğrencileri dönem boyunca hazırladıkları “son sınav haberi” ödevlerini yetiştirmeye çalışıyorlar. Kimilerine göre şimdi yılın en kaçırılmayacak zamanı. Kartopu oynayıp, kardan adam yapılabilecek, karda eğlenip gülünecek fırsat günleri. Kimilerine göre ise yılın en sevimsiz zamanı. Soğukta sokağa çıkmayı bile istemedikleri, kapkara gökyüzüne bakıp içlerinin karardığı, ayaklarının donduğu, ayakkabılarının su aldığı, kalın kalın giyinip hareket edemedikleri günler. İyi hava nasıl olur, yorumlar değişiyor tabi…
Öğrencilerin haber ödevlerine baktığımızda da yorumlar değişiyor. Hava durumu gibi kimisi kar yağıyor, kimisi parçalı bulutlu, kimisi günlük güneşlik… Kimilerinin çok kötü dediği ya da hiç beğenmediği haberlerin bile yaygın gazetelerde okuyucu bulduğu ve televizyon ekranlarında sevilerek izlendiği bir dönemde, doğrusu hangi haberin “iyi” ve hangisinin “daha iyi” olduğu “güzel” bir tartışma konusu…

HABER VE HABERCİLİK…
Önce “haber”den ve “iyi haber”den konuya başlayalım. Haber, her zihinde farklı anlamlara sahip olsa da kimi görüşlere göre şöyle tanımlanır: Haber, vaktinde verilen, toplumda çok kişiyi ilgilendiren ve etkileyen, anlaşılır bir dille anlatılan bir olay, fikir ya da kanıdır. Haber, dün bilmediğimiz her şeydir. İnsanların hakkında konuşacakları, okuyucunun okumak istediği, ilgimizi çekebilecek, bize ilginç gelen, daha önce bilmediğimiz ve bugün bulabileceğimiz her şeydir. Bir olayın raporudur, özetidir ya da yarının tarihidir. Her olay haber değildir. Bir köpek birini ısırırsa bu haber olmaz. Fakat bir adamın bir köpeği ısırması haberdir.
Oya Tokgöz başta olmak üzere Atilla Girgin, Kemal Aslan ve Rıdvan Bülbül şu anda hatırlayabildiğim, kitapçılarda kolaylıkla bulunabilecek haber toplama ve yazma kitaplarının yazarları. Bir de Halil İbrahim Gürcan ile birlikte hazırladığımız “Haber Toplama ve Yazma” adlı soru ve cevaplı kitaptan söz etmeliyiz. Meraklısına rehber niteliğindeki bu Türkçe eserlerde “iyi haber” konusunda pek çok farklı görüşe rastlanabilir. Ancak “iyi haber” konusunda belli başlı olarak şu görüşlerin altı çizilebilir: En iyi haber sonuna kadar okutturan, dinlettiren, izlettiren haberdir. İlk cümlesinin ikinci cümlesini okutturabildiği haberdir. Toplumsal sorumluluk bilinciyle yazılmış haberdir. Gazete alırken okurun ödediği paraya değen haberdir. Eksiksiz bilgi sunabilen haberdir. En hızlı haberdir. En kötü haberdir. En çok ses getiren haberdir. Bol görüntüye sahip haberdir. Manşet haberdir. Kapak haberidir. İlk haberdir.
İletişim fakültelerinde verilen haber yazma derlerinde, haber yazma tekniklerinden, haber giriş cümlelerinin nasıl olması gerektiğinden, haberde kullanılacak aktarma yüklemlerinden, uyulacak belli başlı kuralardan ayrıntılarıyla söz edilir. Dolayısıyla iyi haber nasıl yazılır sorusu tek bir yazı ile anlatılabilecek boyutta değildir. Onun için kaynak kitaplara göz atmakta yarar vardır. Öte yandan Sheakespere’in dediğine göre “iyi” ya da “kötü” de yoktur. Ancak, daha iyi haberden hep söz edilebilir. 

HABER YAZMA MACERASI…
İlk haber yazma deneyimlerimi yaşadığım günlerde, ilk kez uzun bir araştırma ve incelemeye dayalı olarak yine uzun bir haber yazmıştım. “Dosya haber” Eskişehir Yaş Sebze ve Meyve Hali ile semt pazarları üzerineydi. Habere, Nurullah Ataç’ın bir yazısında geçen görüşleri ile giriş yapmıştım. Bir şehri tanımanın en iyi yolunun sokaklardan geçtiğini anlatıyordu. Ben de haberde, şehrin sokaklarında kurulan semt pazarlarını konu alıyordum. Kendime göre bu sözlere atıfla bir giriş yaptıktan sonra da tek bir başlık altında sayfalar dolusu bilgiyi aktarmaya çalışacaktım. Habere bu şekilde giriş yapmış olmak, o zaman kimi arkadaşlarımca çok eleştirilmiş ve hatta “böyle haber mi olur?” tarzına varan eleştirilere konu olmuştu. İçimden “niye olmasın” derken, haberin dilinin “daha çok televizyona uyduğu”, bir gazeteye yakışmadığı ifade ediliyordu.
Bu sözler daha yolun başındaki beni yolumdan çevirmedi. Haber yazma isteğime gem vuramadı. Emeklemeden yürünmez, tökezlemeden koşulmaz ve düşmeden bisiklete binilmezdi. Daha sonraları da çok “yanlış” cümleler kurdum. Yazdığım haberlerde de birçok yanlış aktarmalar yaptım. Yanlış gördüm. Yanlış yazdım. Yaza yaza, okuya okuya hep daha iyiyi yapmaya çalıştım. Hala da yanlış yapıyorum ya da yanlış yaptığım, yazdığım oluyor. Elimden geldiğince bunları fark edip düzeltmeye çalışıyorum. Neredeyse hiçbir yazdığım şeyi bir sonraki gün beğenmiyorum. Yeniden yazsam şurasını şöyle yazardım, diye içimden geçiriyorum.
Öğrencilerimin yazdıklarını da bu nedenle belki, “iyi” ya da “kötü” diye nitelememeye özen gösteriyorum. Eksiklerini fark etmelerini, göremediklerini görmelerini sağlamayı istiyorum. Bazen belki   gözlerinin içine batıyorum. Rahatsız olmalarına da yol açıyorum. “Ben yaptım oldu” yerine, “hep daha iyi” mantığını benimsemelerini arzuluyorum. Hep daha iyisi için zorluyorum. Şimdilik bunun doğru olduğunu düşünüyorum.

TEMBELLİK VE ÖZENSİZLİK
Yazılan haberlerde en çok, tembellik ve özensizlik ürünü diye niteleyebileceğim hatalar ön plana çıkıyor. Görüşülmeyen haber kaynakları, sorulmayan sorular, aranmayan karşıt görüşler en çok dikkatimi çekenler. Bunlar sanki bir haberde unutulan sesler. Çok sesli bir müziğin tek bir çalgı ile çalınması gibi geliyor kulağıma. Haberde hayatın tüm canlılığını ve seslerini duyamıyorum. Haberi okuduğumda bazı seslerin eksikliğini hissediyorum. Bunu da daha çok haberi yazanın tembelliğine yoruyorum.
İkincisi ise özensizlik. İmla ve noktalama hataları başta olmak üzere, haber yazılan kâğıdın kullanımı, haberi yazan kişinin kendi adını yazmayı unutması, fotoğraf çekememesi, çekmeyi akıl edememesi, fotoğraf altı yazıların özensizliği, aynı haber aktarma yüklemlerinin ard arda tekrarlanması, en temel haber yazma kurallarının gözden kaçırılması, haberin acele toplanması, acele yazılması, vakit bulunamaması, “onu da yapacaktım ama” diye mazeret bildirilmesi ve bunun gibi samimiyetsiz ve özensiz bulduğum kimi davranışlar dikkatimi çekiyor.

Oysa amacımız iyi haber yazmaksa; “haber yazmak”, “işi yerine getirmek”, “ödev teslim etmek”, “dersten 50 alıp geçmek” değilse, haberi bir de okuyucu gözüyle okumak, ona layık olduğu tüm anlamı yüklemek ve her defasında yapılabilecek olanın en iyisini yapmak belki de başarı için atılacak ilk ve en önemli adım olacaktır. Siz yeter ki iyi haber yazmayı isteyin. Bu istek içinizden ve gönlünüzden gelsin. Sanıyorum zamanla bu isteğiniz daha iyisini yazabilmeniz için size yardım etmeye yetecektir. Bir kez daha söylüyorum, “iyi” ya da “kötü” haber belki yoktur, ama “daha iyi haber” hep var olacaktır.

----------------------------------

İYİ HABER VAR MIDIR, VARSA NASIL YAZILIR?
24.01.2006
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=5686