SİZ HİÇ DÜZELTME VE CEVAP YAZISINA İHTİYAÇ DUYDUNUZ MU?

Hayatınızda hiç “şeref ve haysiyetinize” dokunduğunu düşündüğünüz ya da kendinizle ilgili “gerçeğe aykırı” bir yayınla karşı karşıya kaldınız mı? Eğer kalırsanız, ne yapabilirsiniz? Başvurabileceğiniz yollardan birisi ve belki de ilki, Anayasal bir hak olan ve Basın Kanunu ile de düzenlenen “düzeltme ve cevap hakkını” kullanmak. Ancak bu hak nasıl kullanılıyor, nasıl işliyor önce bunu bilmek gerekiyor. 

DÜZELTME Mİ, RESMİ İLAN MI?
Özellikle son zamanlarda gazete sayfalarında gözle görülür ya da dikkat çeken bir şekilde yayımlanan “düzeltme ve cevap” ya da “tekzip” başlıklı yazıların sayısının arttığını görüyorum. Artık gazete sayfalarında haberlerin aralarında değil, köşe yazılarının içinde düzeltme ve cevap yazılarını okur olduk. Hatta geçtiğimiz günlerde bir gazetenin genel yayın yönetmeninin köşesinde düzeltme ve cevap yazısı yayımlandı. Ancak yazının üstünde kendi açıklaması ile…
Genel olarak düzeltme ve cevap yazılarına bakıldığında, bunlar ne habere benziyor, ne de gazetedeki diğer yazılara. Başlıklar çoğunlukla basmakalıp bir ifadeyle “düzeltme ve cevap” şeklinde. Altında ise imza niteliğinde, vekâlet eden avukatın adı bulunuyor. Bu hali ile düzeltme ve cevap yazıları daha çok resmi ilanlara benziyor. Ne başlığı, ne puntosu, ne spotu, ne anlatım biçimi, ne de yayımlandığı yer anlamıyla düzeltme ve cevaba konu olan yayın ile arasında pek de bir benzerlik bulunmuyor. Hatta düşünüyorum da adeta bu yazılar okura, “bunu okuma, gereksiz” diyor. “Biz zorunlu kaldık bu metni yayımlamaya ama okumaya değmez, boş ver, daha renkli şeylere bak sen” der gibi bir izlenime kapılıyorum.
Bu noktaya nereden mi geliyorum, açıklayayım: Genel olarak literatürde cevap hakkı, kişinin hakkındaki yayına karşılık vermesi olarak tanımlanıyor. Düzeltme hakkı ise kişinin kendisi hakkında gerçeğe aykırı, yalan açıklamaların doğrusunu, gerçeğe uygun olanını yayınlatma hakkı. Çokça duyulan “tekzip” ise “yalanlamak” anlamına geliyor. Öz olarak düzeltme ve cevap hakkı, basının bir “silah” olarak kullanılabilir niteliği karşısında “silahların eşitliği” mantığından hareket ediyor. Basının gücünün kötüye kullanılmasını önleme ve bu güç karşısında kişileri korumaya, “denge sağlamaya” ve bir başka açıdan da kamuoyunun doğru bilgilendirilmesine yönelik temel bir hak olarak düzeltme ve cevap hakkı bizim gibi bazı ülkelerde kanunla düzenleniyor. Kanun ise şekilsel olarak da bir benzerliğin olması gerektiğini anlatıyor.

ANAYASAL BİR HAK
Anayasa’nın 32’inci maddesinde düzeltme ve cevap hakkının “ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması ya da kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması halinde” tanınacağı ve Kanun’la düzenleneceği ifade ediliyor.
26 Haziran 2004 tarihli ve 5187 sayılı yeni Basın Kanunu hükümlerine göre ise düzeltme ve cevap hakkı 14’üncü maddede tanımlanıyor. Kanun’un yeni halinin dili oldukça net ve anlaşılır. Düzeltme ve cevap hakkını kullanmak isteyenler iki aylık süre içerisinde ilgili yayının sorumlu yazı işleri müdürüne düzeltme ve cevap metni gönderecekler. Örneğin bu bir günlük gazete ise, yazı işleri müdürü üç gün içinde “hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın” sizin gönderdiğiniz metni yayımlayacak. Hem de net bir ifadeyle, “ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde” yayımlamak zorunda. Bu kanunda tanımlanmış bir zorunluluk. Ayrıca eğer yayın, birden fazla yerde basılıyorsa, düzeltme ve cevap yazısı, bu hakkın kullanılmasına neden olan eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanacak. Bu da ayrı bir kanuni zorunluluk.
Sizin zorunluluklarınıza gelince… Öncelikle yazdığınız düzeltme ve cevap metninde herhangi bir suç unsuru bulunmayacak. Metin, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayacak. Eş deyişle başkalarına saldırı niteliği taşımayacak. Cevap verilen yayınla ilgili olacak ve bu açıkça belirtilecek. Altında imzanız olacak ve ayrıca sizin hakkınızda yayımlanmış olan yazıdan uzun olmayacak. Diğer ayrıntılar ise Kanun’da yazıyor.

YA YAYIMLANMAZSA?
Diyelim ki, bu koşullara sahip yazıyı sorumlu yazı işleri müdürüne noter aracılığıyla gönderdiniz. Ancak yazı yayımlanmadı. Ne yapacaksınız?
Eğer üç gün bekledikten sonra düzeltme ve cevap yayımlanmamışsa, 15 gün içinde bulunduğunuz yerin Sulh Ceza Hâkimi’ne başvurabilirsiniz. Eğer gönderdiğiniz metin, sizin hakkınızda yayımlanmış olandan farklı bir şekilde yayımlanmışsa yine mahkemeye gidebilirsiniz. Hâkim, üç gün içinde duruşma yapmaksızın konuyu karara bağlar. Ancak hem yazı işleri müdürü hem de siz gerek görürseniz bu karara itiraz edebilirsiniz. Genç bir akademisyen ve avukat olan Barış Günaydın bu itiraz süresinin yedi gün olduğunu söylüyor ve başvurulacak adresin Asliye Ceza Mahkemesi olduğunu belirtiyor. Üç gün içinde oradan çıkacak karar da artık “kesin karar” niteliği taşıyor.
Yok, eğer ilgili yayın kuruluşu düzeltme ve cevap hakkına ilişkin kurallara uygun davranmazsa ne olacak? Basın Kanunu’nun 18’inci maddesi bu konuya açıklık getiriyor. Kanun’da düzeltme ve cevap metninin yayınlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararına uymayan ve metni yayınlamayan sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin para cezasına çarptırılacağı belirtiliyor. Hatta hâkim, masrafları yayın sahibi tarafından karşılanmak üzere kendi yazdığınız düzeltme ve cevap yazısının, tirajı 100 binin üzerinde olan iki gazetede ilan şeklinde yayımlanmasına da karar verebiliyor. Yine Basın Kanunu’nun 28. maddesindeki düzenlemeye göre de hâkim kararına rağmen düzeltme ve cevabın yayınlanmaması halinde verilecek para cezasının hapis cezasına çevrilebilme olasılığı var.
Peki, bütün bu süreç içinde ne kadar vakit geçmiş oluyor? Sizin yazıyı fark edip cevap vermenizden başlayarak iyi ihtimalle birkaç gün ya da hafta, kötü ihtimalle, belki de birkaç ay… Oysa her gün gazetede yeni bir şeyler gündeme geliyor ve gündemden düşüyor. Sizin hakkınızda çıkan bir habere ilişkin düzeltmede bulunmanız için ise belki aylar gerekiyor. Sıcağı sıcağına, konu gündemde iken “düzeltme ve cevap hakkını” arayarak bir şeyler yapmaya kalktığınızda, belki de bu amacınıza ulaşamıyorsunuz. Paranız varsa avukat tutuyorsunuz, yoksa mahkeme kapılarına gidip geliyorsunuz. Yoksa da kendi kendinize “lanet olsun” deyip geçiyorsunuz.
Eğer bir şekilde yazıyı yayımlatırsanız da, artık hakkınızda çıkmış olan yazıyı okuyan sizin düzeltme yazınızı tekrar okur mu, okursa ne hatırlar, kendinizi nasıl ifade edebilirsiniz, düzeltme yazısını bir haber gibi düzgün bir şekilde kaleme alabilir misiniz, altında avukatın imzası olan ve daha çok bir resmi ilana benzeyen düzeltme metni kaç kişinin ilgisini çeker, kamuoyunu bu yanlış konusunda ne kadar aydınlatabilirsiniz, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” önyargısını ne kadar değiştirebilirsiniz, o da ayrı bir konu…

MESELE İYİ NİYET VE SAMİMİYETTE
Burada mesele nerede düğümleniyor biliyor musunuz? Sanıyorum, hep söylediğim gibi iyi niyet ve samimiyette. Eğer gazetecinin görev ve sorumluluğu yalnızca doğruyu ve gerçeği dile getirmek ve haber yapmaksa, kişilerin şeref ve haysiyetlerine saldırmak, çamur atmak, iz bırakmak, “deveye diken olmak” değilse, o zaman her şey değişiyor. Belki de daha o yazı yayınlanmadan hakkında yazı yazılacak olan kişi bir telefonla aranıyor ve kendisine konu soruluyor. Alınan yanıt habere ekleniyor. Yanlış varsa düzeltiliyor. Haber kaynaklarının adı açık bir şekilde belirtiliyor. Karşıt görüşlere söz hakkı tanınıyor. Herkese eşit mesafede yaklaşılıyor. Haberde öz, gerçeğin ve doğrunun üzerine odaklanıyor. Daha az sıfata ve daha çok tırnak işaretine yer veriliyor.
Elbette yanlış yapmamak insanoğluna özgü bir durum değil. O zaman da samimiyet ve iyi niyet, gazeteci sorumluluğu içinde doğruyu en kısa sürede en gerekli biçimde sormak, öğrenmek ve yeniden   yazmaktan geçiyor. Düzeltme ve cevap yazısı geldiğinde buna kızmak yerine, gereken önemi ve titizliği göstermek ve gereğini yerine getirmek gerekiyor. Ancak, “benim dediğim doğrudur” demek, bunda ısrar etmek, yanlışı, eksiği, farklıyı görmezden, duymazdan gelmek, mahkeme kararına rağmen işi geçiştirmeye çalışmak, oyalamak, adeta yasak savmak bizi nereye götürebilir? Onu da sizin takdirlerinize bırakıyorum.

--------------------------------

SİZ HİÇ DÜZELTME VE CEVAP YAZISINA İHTİYAÇ DUYDUNUZ MU?
09.02.2006
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/article.php?sid=5778