Bir genel yayın yönetmeni için en acı tecrübeler nelerdir? Yaşanmış olanlardan yalnızca birini aktarmak istiyorum. Birinci sayfaya kocaman attığın intihar haberinin fotoğrafına baka baka bir gencin aynı yöntemle hayatına veda etmesi…
Medyada şiddet gösteriminin bir şekilde toplumda şiddet eylemlerini artırıcı yönde etkide bulunduğunu önceki yazılarımda dile getirmiştim. Şiddet gösterimi hangi boyutuyla olursa olsun, bir şekilde şiddeti körüklüyor. Peki ya intihar haberleri? İntihar haberleri de intiharı özendiriyor mu? Bir çözüm yolu olarak intiharı akla getiriyor ya da düşündürtüyor mu? Hatta nasıl intihar edileceğine ilişkin örnek oluşturuyor mu? Yol, yöntem gösteriyor mu? Medya intihar haberlerini yayımlamamalı mı, yayımlamalı mı ya da nasıl yayımlamalı?
HERKES FARKLI DÜŞÜNÜYOR
Yerel gazetede muhabirlik yaptığım dönemde bu soruları çokça tartışmıştık. Bu tartışmalarda, polis-adliye muhabirlerinin de aralarında bulunduğu bir grup arkadaşım Emniyet Basın Bültenleri’nde de yer alan bu tür olayların haber değeri taşıdığını ve ek olarak, intihar olaylarının artan boyutları konusunda kamuoyunun dikkatinin çekilmesi gerektiğini savunurlardı.
Ben ve bir grup arkadaşım ise bu “dikkat çekmenin” başka yöntemleri de olduğunu, intihar haberlerinin hiç verilmemesini ya da iç sayfalarda daha küçük bir şekilde yayımlanmasının daha uygun olacağını savunurduk.
Henüz iletişim fakültesi öğrencisi olduğumuz için medyada şiddet gösteriminin toplumsal etkilerinin neler olabileceği konusunda fazla bilgimiz yoktu. Yazdığımız ya da şahit olduğumuz intihar ya da cinayet olayı sayısı da yaşımıza göre çok, ama “usta gazetecilik deneyimi” adına oldukça azdı. Yalnızca edindiğimiz kimi kanaatler ve “büyüklerimizin” anlattıkları kulağımıza küpe olmuştu.
Eskişehir’de basının ciddiye alması gereken bir intihar konusu vardı. Gün geçmiyor ki bir intihar haberi daha bültendeki yerini almasın. Konunun büyüklüğü; Türkiye’deki diğer illerle karşılaştırıldığında farklılık gösterip göstermediği, merak konusuydu. Bu nedenle ara sıra gidip konuyu uzman akademisyenlere ve emniyet yetkililerine sormaya çalışıyorduk. Hatta uzman doktorlardan intihar haberlerinin yayınlanmasının sakıncaları üzerine görüşler de almıştık. Ancak “gündem belirleme” araştırmalarından biliyorum ki, bilimsel veriler medya ve kamu gündemini çekmede genellikle başarısızdır…
O zaman da çözememiştim… Hala da çözebilmiş değilim… Bir cinayet haberinde ölen kişinin kanlar içindeki görüntüsü kime hangi mesajı verir? Hangi paha biçilmez önemdeki haber değerini taşır? Olay yerinden kanlı fotoğrafları çekip gazeteye getirebilmek ve bunları büyük yayımlatmak nasıl tarif edilebilecek bir gazetecilik başarısıdır?
“LANET OLSUN BÖYLE TECRÜBEYE…”
Medyada şiddet konusu gündeme gelince, Eskişehir basınına hayatını adamış değerli ağabeyimiz, deneyimli gazeteci Önder Baloğlu’nun o zamanlar bize anlattığı bir anısını hatırladım. Hatırladıklarımda “yanlışlık” olmasın diye gidip kendisini ziyaret ettim. Tekrar o anıyı sordum…
“Hiç unutamayacağım bir olay” diye söze girdi. “1980’li yılların başlarıydı. 1984-85 olabilir. Ben de 34-35 yaşlarındaydım. Sakarya gazetesinin iki yıllık genel yayın yönetmeniydim. Eskişehir’de bir vatandaş intihar etmişti. Adliye muhabiri arkadaşımız bir fotoğraf getirdi. Tecrübesizliğin bize verdiği bir heyecanla o fotoğrafı birinci sayfaya kocaman attık. Aradan bir hafta bile geçmedi. Kırka’da 17-18 yaşlarında bir çocuk kendisini astı. Ve, ayaklarının dibinde de bizim gazetenin sayfası ve o yayınladığımız fotoğraf duruyordu. O gazetedeki fotoğrafa baka baka aynı yöntemle intihar etmişti. Örnek almıştı… O günden bu güne böyle bir fotoğrafı asla gazetede kullanmadım. Zaten o zamanki savcı; hiç unutmam, ‘Gördün mü hatanı?’ dedi. ‘Evet’ dedim. Beni uyardı. Unutamayacağım bir tecrübe oldu.”
BU DERSİ KAÇIRMAYIN!
Baloğlu’nun anlattıkları öyle bilimsel veriler, kuru istatistikler ya da kuramsal açıklamalar değil. Hayatın kendisi. Olup bitenlerden yalnızca bir tanesi. O nedenle bu yaşam dersinin önemle altını çizmek gerekiyor. Kulağa küpe etmek gerekiyor.
Baloğlu, böyle bir tecrübe yaşamış olmanın üzüntüsü içinde, bu tecrübeye lanet okuyor. Ancak başından geçenleri yeni yetişen gazetecilere aktarıyor ki, bir daha aynı olaylar yaşanmasın…
Çünkü Baloğlu, son dönemlerde medyada gözlemlediği şiddet olaylarına ve haberlerine baktığında daha da üzüldüğünü söylüyor. Artan cinayet olaylarında medyanın payının yüksek olduğuna inanıyor.
Bir şekilde medyada gösterilen şiddetin, intiharın ve sapkınlığın her türlüsü, toplumda bu tür eylemlere ilham kaynağı oluyor ve örnek teşkil ediyor.
Şimdi bir kez daha soruyorum. İntihar haberlerini, intiharı özendirmeyecek bir şekilde verebilmenin ve bu konuyu gündeme taşıyabilmenin başka “habercilik” yolu yok mu?
Öte yandan bir intihar haberi yalnızca emniyet bülteninde adı geçen kişinin intihar ettiğini yazmak ve fotoğrafını yayımlamak mı? Bunun bir adım ötesine geçilemez mi? Örneğin intiharın nedeni konusunda “ruhi bunalım” dışında başka bir şeyler yazılamaz mı? Ruhi bunalımın nedeni konusunda “habercilik” yapılamaz mı? O çıkmaz sokağın başka çıkarı yok mu? Bu haber olmaz mı? İlgi çekmez mi? Tiraj getirmez mi? Para etmez, bir şey kazandırmaz mı? Ne dersiniz, intihar edecek tek bir gencin hayatını bile kurtarmaz mı?
-------------------------------
Erkan Yüksel
eyuksel@anadolu.edu.tr
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi
Erkan Yüksel
eyuksel@anadolu.edu.tr
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi
07.12.2006 |